Sayfa Görüntüleme Sayısı

6 Eylül 2021 Pazartesi

YENİDEN




Bu gün sizerle hayatımın dönüm noktasını, doğum günüme bir ay kala nasıl ölümden döndüğümü paylaşacağım.

31.08.2021 / Salı – Saat 14.00’e geliyor. Ve ben karşıdan karşıya geçerken sol tarafımdan gelen arabaların birine denk düşerek trafik kazası geçiriyorum. Adımımı atıp karşı kaldırıma doğru yönlenirken sol tarafıma baktığımda gördüğüm manzara; üç – dört arabanın yaklaşık  hızlarda ve yaklaşık aynı hizada bana doğru gelmeleri olmuştu. Hani arabaların arasından geçersiniz ya, ne yazık ki benim için öyle bir ara yoktu ve ben bir araçla mecburen karşı karşıya kaldım. O araç da bana çarparak havaya fırlattı ve kaputunun üzerine düştüm sonrada yere. Burada avunulacak bir şeyler varsa o da, aracın bana çarpması sonucu başka bir araca doğru fırlamamam olmuştu. İkincisi de, araba bana çarpınca durabilmişti, ben yere düşünce araç üstümden de geçebilirdi. O anı soracak olursanız, “Tak” diye bir ses duydum ve sonrası bulanık, saliselik anları hatırlıyorum. Arabanın üstüne ve yere düşüşümü hatırlıyorum. Sonrası yine kısa bir bilinç kaybı. Kendime gelince yerde doğruldum ve ayağa kalkmaya çalıştım, kalka bilirdim ama kaldırmadılar, yaralının ambulans gelene kadar oynatılmaması gerektiğini göz önünde bulundurarak. Ellerim, bacaklarım, kollarım yanıyordu. Kesikler, yaralanmalar vardı. Kafamın üstünde açıklık vardı, kanıyordu. Çarpmadan kısa bir süre sonra (7-8 dk.) , yerdeyken kafamı sola çevirdiğimde yan yoldan yukarı doğru geçip giden bir ambulansa insanların seslendiğini, bağırdığını gördüm. Neyse ki ambulans boştu ve kaza anından çok kısa bir süre sonra oradan geçiyordu. Bu da bana verilen ikinci bir yaşama hakkıydı herhalde. Sonra kafamı çevirip sabit yukarıya gökyüzüne doğru bakmaya başladım. O anlarda ne düşündüm bilemiyorum. Hatırlamıyorum. Sedye geldi, boyunluk taktılar. Ve beni ambulansa bindirdiler. Çarpan aracın şoförü çok korkmuştu, kaçmadı, ben yerdeyken başımdaydı, arabanın ön tarafı bayağı hasar görmüştü, istese de o halde kaçamazdı zaten. Elinde telefon habire arama yapmaya çalışıyordu. Ambulansda yanımda bir hemşire vardı. Ön tarafta da bir hemşire daha. Ve bir de şoför… Ben, hep sirenini duyunca “Allahın yardım etmesini” dilediğim insanlardan biri olmuştum. Hızla yol alıyorduk. İlk önce ambulansın içindeki konuşmalarda bir devlet hastanesi ismi geçti. Bilinç kaybım yoktu, bilincim yerindeydi ve hemen eşimi aramayı akıl edebilmiştim. O da her zaman ki soğuk kanlılığıyla durumu karşıladı. Daha sonrasın da o devlet hastanesinde yer olmadığı öğrenildi ve beni hemen Acıbadem Hastaesine götürmeye başladılar. Ben de tekrar eşime telefon açıp gideceğim hastanenin ismini düzelttim. Yolculuğum on ila on beş dakika sürmüştü. Sonra acilin önünde durduk, ambulans ekibine hastane ekibi de dahil oldu. Kalabalık bir grupla ilk yardım odasına götürüldüm. O andan kısa bir süre sonrada sevgili eşim, annem babam, kardeşim geldiler. Doktor bir kalem ile bana göz takibi yaptıktan sonra vakit kaybetmeden tomografiye götürülmem için etraftakilere talimat verdi . İç kanama ve kırık kontrolü için detaylı bir tomografi çektiler. Sonuç temizdi. Korkulacak bir şey yoktu. Hayati bir tehlike gözükmüyordu. Polisler ifademi almak için gelmişlerdi. Olayı anlattım. Trafik ışıklarına kırk yada elli metre uzaklıktaydım. Haliyle yaya geçidi de oradaydı. Yaya geçidinden geçmemişdim, trafik ışığı da yoktu geçtiğim yerde, ancak ışığa ve yaya geçidine yakındım. Halkın giriş ve çıkış yaptığı metrobüs yolu da arkamda bulunuyordu. Halkın yani yaya trafiğinin yoğun olduğu bir yerdi orası. Nasıl olurdu da biri değil, ikisi değil , hiç bir araba hız kesmezdi. Zaten trafik ışıklarına yakındık. Trafik ışığı arabalara yeşil yansa bile nasıl olurda o hızla ışıklara yaklaşırlardı? Kazayı geçirmeden önce sola baktığımda bana doğru gelirlerken hepsinin yavaşlayabilecek mesafeleri olduğunu görmüştüm. ??? Buna rağmen kimseden şikayetçi olmadım. Bundan sonrasını yazmaya da gerek yok açıkçası.

Şimdi kalkıpta geçirdiğim bu trajik olayın sonucunda sizlere hayat dersi verecek değilim. Ancak bu olayın benim yüreğime ve aklıma bıraktığı çok küçük birkaç bir şeyden bahsetmek isterim.

Gördüm ki normal olarak başlayan, hatta çok güzel başlayan bir günün herhangi bir dakikasında vedalaşmak zorunda kalınabiliniyormuş. Derler ya; “Dün geldi geçti, yarın meçhuldür, o halde ömür dediğin bir gündür, o da bu gündür” Her an az sonra ölme ihtimali göz önüne alınılarak yaşanmalı. Gerçekten, samimiyetle bu böyle. Hep kötü olayları kendimizden uzak görürüz ya öyle bir şey yok.

Kaf Suresi 16. Ayette; “Biz ona şah damarından daha yakınız” der. Yakın olduğu söylenilen Allahın melekleridir. Allahın izniyle, beni de o meleklerin kurtardığından hiç şüphem yok. Her insan, böyle bir çarpma sonucu darbe alarak, havada taklalar attıktan sonra bu kadar az hasarla bu tür bir olaydan kurtulamaz.

Yapılmayan şeylerin pişmanlığı, ertelenilen şeyler ve daha çok vakit ayrılması gerekenler. Hepsi vücudunuzda oluşan yaraların acılarıyla içinizde (yüreğinizde, ruhunuzda, vicdanınızda) kanıyorlar. Ama onlara tıbbi bir müdahele yapılamıyor. Çünkü o yaralara müdahele edecek en iyi doktor, insanın kendisi oluyor.

Üzülmenin, sinirlenmenin, hırslanmanın… sahiden boş ve gereksiz olduğunu fark ettiğiniz zamanlar, işte o hayat ile ölüm arasında kaldığınız anlarda gerçekleşiyor.

Neyin değdiğinin, neyin değmediğinin, kaçını iyi ki yapmışımın, kaçını keşke yapsaymışımın, neyin yanınıza kar kalmış olduğunun, hesabına düşüyorsunuz.

Gerçekten hayatın çirkinliklerinden sıyrılmak büyük başarı. Kaçtıkça peşinizden gelen ve siz hızlandıkça hızlanan kötülüklerden uzaklaşabilmeyi bir nebze de olsa başarmak büyük lütuf. Bütün bunlarla uğraşırken güzellikleri kaçırmamak, içinizdeki sevgiyi kollamak, çoğaltmak, mutlu olmak, gülmek, eğlenmek bir o kadar da zor. Ama her şey bir yana, işte görüyorsunuz, her an ölümün nefesi de ensemizde. Kendime soruyorum; kısacık doyamayacağım hayatımda kötü şeylerle mi meşgul olmayı isterim yoksa azrailim her daim  yanımdan ayrılmıyorken, bütün kötülüklerden uzak durmaya gayret ederek mutlu olmayı, mutlu etmeyi, sevmeyi ve sevilmeyi mi isterim ? Buna cevabım; kötülüklerden, zorluklardan ne kadar arınabiliyorsam kar sayıp sevdiklerimi, sevenlerimi yanıma alarak mutlu, huzurlu, neşeli, sağlıklı yoluma devam etmeyi isterim ve bunu seçerim. Gönlüm kararlılıkla bundan yana.

Sizleri çok seviyorum. Ve elbette şükür ediyorum; Allahın sizlerle biraz daha vakit geçirmem için tanıdığı şansa.

Allahım, sana inanıyor, güveniyor, beni anladığını biliyorum.

 

NOT: Bu arada bilmenizi isterim, hayatım gözümün önünden bir film şeridi gibi geçmedi. Yönetmen daha iyi olan kısımları bundan sonrasına dahil edeceğinden, filmin bitimine de daha zaman olduğundan buna gerek görmedi herhalde.

 

 Aşağıda gördüğünüz paylaşımı instagram sayfamdan dışarı çıkmadan önce yani kazadan yarım saat önce paylaşmıştım. Sanki içime doğmuş gibi. Hani sosyal medya sayfalarından görüp çok üzülürdük ya vefat edenlerin kısa bir süre önce yapmış oldukları paylaşımlara... Çoğu da ölümü çağrıştıran şeyler paylaşmış olurlardı. Sonra derdik ki; "Hale bak, adama malum olmuş öleceği"

 

 


Aşağıda gördüğünüz bu resimse yukarıdaki paylaşımı yaptıktan yarım saat sonra ambulansın içinde çekildi.





 



 


 

 

BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA:


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder