Sayfa Görüntüleme Sayısı

18 Ocak 2018 Perşembe

CHECK UP

 
 
 
CHECK UP-1

Psikanilizin derinliklerine inmeden açıklayacak olursam , eleştiri yapmanın insanları düzeltmenin ve bizim haklı onların haksız olduğunu göstermenin cazip gelmesinin nedeni egomuzun hatasıdır. İnsanlara nerede yanlış yaptıklarını gösterdiğimizde bizim doğru ve haklı olacağımızı ve dolayısıyla kendimizi daha iyi hissedeceğimizi düşünmemizdir.

Fakat birisine hatasını gösterdikten sonra kendinizi nasıl hissettiğinize dikkat edecek olursanız, eleştiri öncesine göre daha kötü olduğunu fark edeceksiniz. Sizin müşfik tarafınız olan kalbiniz birisini kurban ederek kendinizi daha iyi hissetmenizin mümkün olmadığını bilir.

Fırsat tekrar karşınıza çıktığında, karşınızdakinin hatası ne olursa olsun, düzeltmenin cazebesine karşı koyun ve kendi kendinize ‘’Bu etkileşimin ne şekilde olmasını istiyorum?’’ diye sorun. Büyük bir ihtimalle huzurlu bir iletişim kurmak ve sonunda herkesin kendini iyi hissediyor olmasını istersiniz. ‘’Haklı olma’’ duygunuzu bastırıp, nazik olmayı her seçtiğinizde, içinizde huzurlu bir duygunun geliştiğini hissedeceksiniz. Saygı duyacak kadar kibar olun.

 

CHECK UP-2

Hayatlarımızı devamlı acil bir durum varmış gibi telaş, endişe, ve rekabet içerisinde yaşamanızın ana nedenlerinden biri de, daha huzurlu ve sevecen olmamız durumunda artık hedeflerimize ulaşamayacağımız ve tembelleşip duyarsızlaşacağımız korkusudur. Kafanız kaygı ve sıkıntılarla dolu olduğunda huzurlu olmak imkansızdır.

 
CHECK UP-3

Bu dünya’da büyük şeyler yapamayız, yalnızca küçük şeyleri çok büyük bir sevgi ile yapabiliriz.

 
CHECK UP-4

İlgi odağı olma ihtiyacımız kalmadığında ve zaferi başkalarının yaşamasına izin verdiğimizde, insan ruhuna büyülü bir şey olur ve üzerimize bir sakinlik gelir. Aşırı ilgi ihtiyacımız ‘’Bana bakın. Ben özelim. Benim hikayem sizinkinden daha ilginç’’ diyen ben merkezli tarafımızdır. Bu, açıkca itiraf edilmeyen ‘’benim başarılarım seninkinden biraz daha önemli’’ inancında olan içimizdeki sestir. Ego, genelde başkalarının pahasına görülmek, duyulmak, saygı görmek ve özel bulunmak isteyen; başakalarını sözünü kesen ya da konuşmayı ve ilgiyi kendi üzerine çekmek için sabırsızlıkla bekleyen tarafımızdır. İlgi bekleyen kadar bilinçli ilgi göstermeyen de egosunun kurbanıdır. Bize dolaylı yoldan zarar vermesine rağmen bu alışkanlık bir çoğumuzda farklı düzeylerde vardır. Konuyu ‘’kendinize yöneltmek’’ için derhal konuşmanın ortasına girdiğinizde, karşınızdakinin paylaşmaktan aldığı hazzı minimuma indirir ve bunun sonucu olarak diğerleri ile aranızda bir mesafe oluşturursunuz. Dolayısiyle herkes kaybeder. Birinin size bir olayı anlattığı ya da bir başarısını paylaştığı bir ortamda bulunduğunuzda, kendi hakkınızda bir şeyler söyleme eğiliminizi fark edin. Dikkat çekme isteğinizin başladığını hissedin. Bırakılması zor bir alışkanlık olsa da, ilgi odağı olma ihtiyacınızdan vazgeçerek onun yerine başkasının elde ettiği zaferden aldığı zevki onunla yaşamanın sessiz öz güvenine sahip olmak yalnızca keyifli değil, aynı zamanda huzur vericidir.  Lafın ortasına girip ‘’Bir kere ben de aynı şeyi yapmıştım’’ yada ‘’Bil bakalım bu gün ne yaptım’’ demek yerine dilinizi tutun ve olacaklara dikkat edin. Yalnızca bu ‘’muhteşem’’ ya da ‘’biraz daha detay verir misin?’’ demekle yetindiğinizde karşınızdaki çok daha fazla haz alacaktır. Siz ona odaklı olduğunuz ve onu dikkatle dinlediğinizden dolayı sizinle yarışıyor duygusuna kapılmayacaktır. Bunun sonucu olarak, o kişi sizinle olduğunda kendini çok daha rahat hissettiğinden, daha öz güvenli ve sizin için daha ilginç biri olacaktır. Siz de heyecanla sıranın size gelmesini beklemediğiniz için daha rahat olacaksınız. Hayatta, deneyimlerin karşılıklı anlatılması ve zafer ile ilginin tamamını başkasına vermek yerine, bunlara ortak olunmasını gerektiren bir çok durum vardır. Çok dikkat çeken, ışığı olan, takdir gören bir kimse kıskanılır. Ve içgüdüsel olarak o kişi diğerleri tarafından söndürülmeye çalışılır. Fakat burada anlatmaya çalıştığım ilgiyi saplantılı bir şekilde başkalarının üzerinden almaya çalıştığımız ortamlardır. İlginç olan, dikkatleri üzerinize toplama ihtiyacından vazgeçtiğimizde, karşınızdakilerin sizinle ilgilenmelerinin yerini, zaferi başkalarına bırakmanın yarattığı sessiz bir özgüven olacaktır. Ben yarışmıyorsam kimse benimle yarışamaz.

 

CHECK UP-5

Biz başka planlar yapmakla meşgulken, çocuklarımız büyür, sevdiklerimiz taşınır ya da ölürler, vücutlarımız hamlaşır ve hayallerimiz uçup gider. Diğer bir deyişle hayatı kaçırırız.

 

CHECK UP-6

Tanıştığınız her kişi, size bir şey öğretmek için karşınıza çıkar. O sinir bozucu şoför yada saygısız genç size bir sabır dersi vermek için punk şarkıcısı ise insanların derhal yargılamaya başlamamanızı öğretmek için gelmiş olabilir. Sizin göreviniz, yaşamınıza giren insanların size ne öğretmeye çalıştıklarını çözmektir. Eğer bunu becerebilirseniz, diğer insanların yaptıkları ile kusurları sizi daha az kızdıracak, rahatsız edecek ve sinir edecektir.

 

CHECK UP-7

Bir nedenden dolayı bir çok insan, bilinçli olarak yada farkında olmadan, diğerlerinin görüşlerinin, ifadelerinin ya da inandıklarının yanlış olduğunu göstermenin kendi görevleri olduğuna ve bunu yaptıklarında karşılarındaki insanın buna müteşekkir olacağına ya da en azından bir şeyler öğreneceğine inanır. Yanlış! Dinlemeyi öğrenmiş olanlar en çok sevgi ve saygı görenlerdir.

 

CHECK UP-8

Yaşamda bize ters gelen şeyler hakkında hayıflanmak ya da şikayet etmeye çok zaman harcarız. Başkalarıyla yaşamın adaletsizliğini tartışarak dertleşiriz. Hayatın adil olacağına dair bir vaat olmadığının farkında olmadığımızdan ‘’bu haksızlık’’ diye yakınırız. Hayat ne şimdi ne de gelecekte adil olmayacaktır.

 

CHECK UP-9

Amaç, saatler boyunca tembellik yapıp zamanı boşa harcamak değil fakat her gün birkaç dakika boyunca bir şeyler ‘’yapar’’ olmak yerine sırf ‘’var’’ olmak olan gevşeme sanatını öğrenmektir. Bunun için bilinçli olarak hiçbir şey yapmak haricinde spesifik bir teknik yoktur. Hiçbir şey yapmamanın güzelliği, size aklınızdakileri boşaltmayı ve gevşemeyi öğretmesidir. Kısa bir süre için beyninizin ‘’bilmemenin’’ hürriyetini yaşamasını sağlar.

 

CHECK UP-10

Genelde, aşırı stresli birinin kendi deliliğini fark etmesi için eşinin terk etmesi, bir sağlık sorununun ortaya çıkması ya da bir bağımlılık batağına saplanması gibi bir çeşit krizin ortaya çıkması gerekir. Ancak o zaman yeni bir strateji arayışı için harekete geçerler.

 

CHECK UP-11

Hayatımızı gözden geçirdiğimizde, genel olarak kaçımız yaşamımızın gergin geçmiş olduğu için mutlu oluruz? Ölüm döşeğinde ömür muhasebesi yapan hemen herkes, hayatları esnasında önceliklerini farklı belirlemiş olmayı isterler. Birkaç istisna hariç herkes ‘’ufak şeyleri dert etmemiş’’ olmayı, gerçekten sevdikleri insanlara ve aktivitelere daha çok zaman ayırmış olmayı ve derinlemesine bakıldığında gerçekten de pek önemi olmayan olaylar hakkında daha az endişelenmiş olmayı dilerler. Kendi cenazenize katıldığınızı hayal etmek, hala değişiklik yapma fırsatınız varken, hayatınızı gözden geçirmenize olanak sağlar.



CHECK UP-12

Yolda kafası öne eğik, suratı asık, kendi yolunuzda giderken karşınızdan gelerek gözünüzün içine baka baka üzerinize yürüyen bir kişinin huzurlu ve neşe dolu biri olması beklenemez. On dakika meditasyon veya yoga yapmak, bir süre doğayla baş başa kalmak ya da banyonun kapısını kilitleyerek 10 dakikalık bir duş almak gibi tercihiniz her ne olursa olsun, ‘’sessizlik’’ zamanı hayatın çok önemli bir parçasıdır.

 

CHECK UP-13

Moraliniz bozukken hayatınızı gözden geçirmek hiç de iyi bir fikir değildir ve bir çeşit duygusal intihardır. Kendinizi kötü hissettiğinizde ortada gerçekten bir sorun varsa, bu problem toparladığınızda da orada olacaktır. Yapmanız gereken, kendinizi ciddiye almamaktadır.

 

CHECK UP-14

Kendimle barışıklığım arttıkça , kendimi iyi hissetmek için övgüye olan ihtiyacım da azalıyor.

 

CHECK UP-15

İnsanlar gişelerde hemen arkalarındaki arabanın da geçiş ücretini ödemeye başladılar. Sürücüler gişeye yanaşıp ödeme yapmak için para çıkardıklarında, görevliden ücretlerinin bir önceki arabanın sahibi tarafından ödendiğini öğreniyorlardı. Mesele bu, karşılığında bir şey istemeden ya da talep etmeden tamamen rastgele ve o anda karar verilmiş bir hediyedir. Bu hediyenin, ücretinin ödenmiş olduğunu öğrenen sürücüyü nasıl etkilemiş olabileceğini hayal edebilirsiniz. Belki bu sayede o gün etrafındakilere normalden iyi davranmasına sebep olmuşsunuzdur.

 
 
 
      Teşekkürler, Dr.Richard CARLSON
 



BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA:

 

9 Ocak 2018 Salı

ARİF V 216





‘’Cem Yılmaz’’ Ülkemizin bence 1998’den beri en iyi komedi sanatçısı. İyi bir entertainer. Mizahı ‘’bulma’’ ve ‘’işleme’’ tarzı çok başarılı. İlk filmi ‘’Her Şey Çok Güzel Olacak’’ı izlediğimde ileride sinemada da başarılı olacağını anlamıştım. O ilk filmi mizahı bir yana anlamlıydı da, duygusaldı. Zaten onun filmleri hep mesaj barındırır oluyor. Sırf ağzın yırtılana kadar gülmek değil amaç sadece. Stand-up’larında da bu böyledir anlayana.

Arif V 216

Filmin başlangıcında akışın nereye varacağı, ne anlatılmak istenileceği belli olmuyor. Esas konu çok sonradan gelişiyor. Matruşka gibi açılıyor. Benim ve biliyorum ki günümüzden keyif almayan, geçmişe özlem duyanların da ilgilendiği filmin nostaljiyi çok güzel kalplerimize işliyor olmasıydı. Ve Cem, şimdiki nesile teknolojiyle beş kuşak önce neler olduğunu imrendirerek gösterdi. Çok şey kaybettiniz ergen arkadaşlar. Bizler düşüncelerin ve oyuncakların organikleriyle beslendik. Belki cebimizde cep telefonu yoktu ama biz sokak telefonunun jeton yuttuğunu gördük. Zaten bizim cep telefonuna ihtiyacımız yoktu. Size bunu teknoloji ihtiyaç duyurdu. Karşınıza çıkardı. Biz gerçekten iki kuruşa ve bayram mendiline çok tatmin olmuştuk. Ama siz her şeyin kolayına kaçmaya, çabuk ulaşıp çabuk tüketmeye, birbirinizle maddesel yarışlara girip sosyalleştiğinizi sanmaya, her şeyi bildiğini zannetmeye mecbur kaldığınız bir dünyada var olmak zorundasınız. Bunu ancak mütevazilik kazanarak ve kendinizi iyi yetiştirip iyi bilinçlenerek bir nebze telafi edebilirsiniz.

Filmde ‘’sefer tası’’, ‘’dolmuş’’ , ‘’yoğurtçu’’ , ‘’sütçü’’ , ‘’sokak fotografçısı’’ , ‘’ahşap iki katlı evler’’ , ‘’geniş paçalı pantolonlar, boğazlı dar kazaklar’’ , ‘’kibar insanlar’’ , ‘’iki pervaneli tayyareler’’ ‘’pikap’’ ‘’radyo’’ v.b gördüm gözlerim nemlendi.

Filmi izleyenler fark etmiştir; Cem o döneme gittiğinde oranın ortamını çok yadırgamış, insanlarıyla anlaşamamıştı. Onlarla dalga falan geçmişti. Çok çok güzel bir karşılaştırma olmuş. Günümüzün insanıyla o dönemin insanlarının ne kadar farklı olduğunu gözümüze soktu. O dönemin kapkaçsının bile insaflı ve özünde ne kadar saf olduğunu bize inceden inceden işledi. Bir ‘’Özür Dileme’’nin, bir ‘’Günaydın’’ demenin büyüklüğünü gördük. ‘’Özlemişim’’.

Sonra Cem, o dönemin kalabalık ailelerinin birine misafir olmuştu. Münir Özkul, Adile Naşit filmleri geldi aklıma. Sımsıcak. İki katlı ahşap bir ev, sobalı, güğümde ısınan sıcak su… Sabah kahvaltısına ailenin, şarkılar söyleyerek, danslar ederek uyanışı… Cem’in ise onlara yan yan garipseyerek bakışı… Aklıma geldikçe içten içe hala gülüyorum. Kahvaltıda masa dikkatinizi çekti mi? Çukur tabakta bütün çarleston biberler, yine bir tabakta beyaz peynir, diğer tabakta domates, küçük bir kapta zeytin. Şatafat yok ama huzur var yani. He bir de ince bel damalı altlığı ile çay bardağı. Eski bir teneke çaydanlık.

Geleceğe gittiğinde de her şeyin yapaylaştığına, yok olduğuna şahit olduk. Cem’e o dönemde biri omuz atıyordu, o da dönüp ‘’Önüne baksana……’’ diyerek saydırdı. Sonra yanındakine dönüp ‘’Bizim zamanda da vardı böyleleri’’ dedi. Toplumsal mesajlar filmde çok yerindeydi.

Müzikler film ile çok güzel pekişmiş. Zeki Müren (Çağlar Çorumlu) muhteşemdi. Üstadın duruşuna zarar vermeden (kırmadan) onu çok çok güzel oynamış. Bir tür saygı duruşu göstermiş, anmış.

Mekanlar, kostümler, reklendirme muhteşem. Zaten Cem filmlerinde bu konulara çok titiz yaklaşıyor. Teknoloji ise ‘’Hollywood’’ sineması ile aynı düzeyde, aynı kalitede kullanılmış. Çok güzel altından kalkmışlar. Sadece Ozan Güven’in kostümünü daha gerçekçi (bir robot görünümüne daha yakın) yapabilirlerdi diye düşünüyorum.

Filmdeki en büyük mesaj ise 216’nın (Ozan Güven) ‘’Ben İnsan Olmak İstiyorum’’ lafına karşılık ‘’İnsan olunacak bir şey yok’’ göndermesiydi. İnsanları gördükçe yaşadığı hayal kırıklıkları bence filmin büyük mesajıydı. Onun yerinin dünya olmadığı söylenmeye çalışılıyordu. (Onun gibi saf ve kırılgan birinin…)

Filmle ilgili yazacağım eksik kalan çok şey vardır illa ki, ilk aklıma gelen bunlar.

Cem şöyle demişti; ‘’ ‘Pek Yakında’ filminin afişine bakıp, henüz vizyona girmedi, girince izlerim diye seyretmeyenler oldu ‘’

Çok güldüm. Endişelenme bence hak ettiği yerde olacaktır ;)








www.burakkirmizituna.com 
























BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA: