Sayfa Görüntüleme Sayısı

26 Kasım 2014 Çarşamba

İÇİNE

 
 



Bu sayfalardan kimi zaman komik olan durumları, kimi zaman yaşanan duygusallıkları, kimi zaman temennilerimi, kimi zaman eleştirilerimi yazıyorum.Tabi bu yazılar benim bakış açımı, katıldığım konuları ve doğrularımı içeriyor.Ama çoğu konuda aynı ortak noktada buluştuğumuzu ve hayatınızda aynı güzellikleri istediğimizi biliyorum.
‘’Herkes doğruyu,güzeli biliyor da peki yanlışı kim yapıyor’’ diye soracak olsak cevabını veremeyiz. ‘’Herkes iyi de peki kim kötü’’ desek kimse üstüne alınmaz.
Benim kırk senedir içinde yaşadığım toplumdan gözlemlerim neticesinde çıkardığım sonuçlardan biri de şu oldu:
Bireyde , muhtemelen yetiştirme tarzından kaynaklı olduğunu düşündüğüm; ailenin evladına çok düşkün olmasından yada çok ilgisiz olmasından dolayı bir içine kapanıklık oluşuyor.Sonra birey kendi dünyasında bir hayat yaşamaya başlıyor.Kendini bu dünyada daha güvenli ve hayatına hakim hissediyor.Burada kendi düşünceleri,kuralları,tarzı şekilleniyor.Ve daha sonra da diğer bir kişiyle iletişim kurmakta ve sosyalleşmekde zorluklar yaşıyor.Kimseyle anlaşamıyor.Çünkü birey kendi dünyasında yalnız yaşamaya alışıyor.Büyüdüğü aile ortamında yalnızlığı başlıyor aslında kişinin…Odasına kapanıyor,internetten kafasını kaldıramıyor,yolculuğu esnasında yada bir cafe’de ilgisini çok gelişmiş cep telefonundan bir türlü alamıyor.Yani görmüyor.Görmek de istemiyor.Kimse umrunda olmuyor.Ta ki çıkarları işin içine girinceye dek. Diğerlerini kendisi için potansiyel bir tehlike olarak görüyor.Her an onların birinden bir zarar görecek,kandırılacak,canı yanacak,hayal kırıklığına uğrayacakmış gibi…Kişi kendi dünyasının içinden dış dünyaya baktığında bunlara mağruz kalmış bir sürü insan görüyor ve dışarıya dönük olmaktan çekiniyor.Bunun tersini yapabilmeyi kimse istemiyor.Her şeyi kurtarmaya çalışmayı,şans vermeyi,güvenmeyi…Bunu hiç kimse istemeyincede yalnızlık büyüyor ve yalnız kalabalık bir toplum oluyoruz.Bu içe kapanıklık hırçınlığı ve saygısızlığı da beraberinde getiriyor.Kişi kendi dünyasında hep ön planda ve her şeyden önce geldiği için (örneğin bir şirketin patronu çalışanına hükmettiği gibi sosyal hayatında da etrafındakilere öyle davranır ya…yada çalışanının gösterdiği hürmet ve bağlılığı bekler herkesten) her durum ve ortamda (iş hayatında,okulda,yolda…)yine öyle olacağını sanıyor.Ve çevredekilerden kendini üstün görerek kendi dünyasından onlara bakıyor.Çevredekilerde onu ‘’ukala insan’’ ‘’egolu insan’’ olarak yorumluyor.
Görmezden gelme,ne etliye ne sütlüye karışmama,negatiflik,adaletsizlik,saygısızlık,takdirsizlik ve şevkatsizlik.Bu vasıflarla hiçbir güzelliği kazanamayız.Bunlar kendi hayatımızı ve başkalarnın hayatlarını kabusa çevirmekten başka hiçbir işe yaramaz.
İçine dönük kendi dünyasını kurup yaşayan bireyler olduğu gibi, yine yetiştirilmeden      kaynaklandığını düşündüğüm herkesin dünyasında kendine yer açabilen ve yaşayabilen bireylerin de olduğudur.Maddi özgürlüğün genç yaşlarda ellerine verildiği, her türlü imkanları ailesi tarafından karşılanan,hayata hazır olmayan ve hayatı tanımayan bireyler.Genelde hovarda yaşayan,eğlence,muhabbet,gezi ağırlıklı hayatlarında rahat tavırlar sergileyebilen, kimsenin hayatında fazla kalıcı olamayan fakat çok fazla çevresi olan bireyler. Bu kişilerdede kendi dünyasına çekilmiş bir insanın aksine aşırı dışa dönük yaşamının getirdiği sorumsuzluk,rahatlık ve de dejenerasyonlar bulunur.Kişi; ’’Buna gemi emanet edilmez’’ imajı yaratmıştır.
Bana göre sonuçda kendi dünyanızda yaşamanın da, dışa dönük sorumsuzca yaşamanın da ormanda bir ağacın yaşamından farksız olduğunu düşünüyorum.
Benim hayatımda her şeyin yüzdesi yarı yarıyadır.Neyse bendeki iki yarısı vardır.Ama biri diğerinden az yada fazla değildir.Uzaklığım kadar yakınlığım vardır.Asla fikrimi söylemekten çekinmem.Fikirlerimin ve şahsımın başkaları tarafından şekillendirilmesini hiç sevmem.Her şeye karşı herkesi şaşırtan uzun bir sabır’ım vardır.Adalet mekanizmam çok
sağlamdır.
Hak vermek için bir kişiyi tanıyor olmam gerekmez.Yaptıklarını görmem,düşüncelerini dinlemem yeterlidir.Kalabalık ortamlarda kendimi kapamam.İnsanlarla iletişime açık bir halde onları izler halde olurum.Ulaşılmazı oynamam.Soru sormaktan,cevap vermekten kaçınmam.Herkese bir telefon kadar yakınımdır.
Birbirimizi anlamamız için ilk önce dinlememiz lazım.Sonra konuşmamız.Tanışmamız lazım.Paylaşmamız lazım.Konuşarak bir sonuç çıkarmak lazım.
  sonuçda güzel fikirlere,güzel muhabbetlere ulaşmamız lazım.O zaman arkadaş oluruz,sevgili oluruz,birbirimizi tanıyor oluruz.
Kaçarak,kabuğumuza çekilerek,ulaşılmazlıktan tadmin olarak,birisini görmezden  gelerek,burnundan kıl aldırmayarak,birilerine yaranmak için tavizler vererek,para için aklına ne geliyorsa yaparak,hak-hukuk yiyerek yada herkese bıkkınlık vererek ama bir fayda vermeyerek rahat tavırlar sergileyerek aşk isteyemeyiz,dostluk isteyemeyiz,çocuklara bırakabileceğimiz güzel bir dünya olabilir mi bilemeyiz.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA:

9 Kasım 2014 Pazar

SEVİYORUM DEDİ


 
İnsanlar sevgiyi tadmadı. Adına ‘’sevgi’’ dedikleri olan hissi kafalarında tasvir ettiler.Ve hissedemedikleri ama muhteşem olduğunu düşündükleri muazzam duygular  kurdular.Sadece tariflerine uydurarak sevmeye çalıştılar.Sevdik sandılar.

Her ‘’sevgi’’ sandıkları ‘’ayrılık’’ çıktı. Mecburi beraberlik olarak sürdü.Ve de doğanın bir kanunu…

Yeri geldi bir anne evladından vazgeçti, yeri geldi bir hayvan eziyet çekti; ne doğaya, ne yaşadıkları topraklara acıdılar. Birbirlerine bile acımadılar.

Kendi yarattıkları ‘’sevgi’’ olgusuyla kendilerine örnek olabilecek (ve var olduğuna ispat gösterebilecekleri) kahramanlar yarattılar. ‘’Kerem ile Aslı’’ ‘’Ferhat ile Şirin’’ ‘’Leyla ile Mecnun’’…..

Onlara yükledikleri sevgi masallarını yaşayabilmek için uğraştılar.Onlar gerçek değildi ki; yaşadıkları sevgi gerçek olsun.

Hayali tekrar hayal kılıp filmler çektiler. Şiirlerde, şarkılarda yaşamaya çalıştılar bir türlü elde edemedikleri o muazzam efsanevi duyguyu.

Tam ‘’evet oldu seviyorum’’ diyen bir zaman sonra hissizleşmeye başladı.Hem de kendi eşini yok edecek kadar.Her şey bitti.

Allah, yanıldığını anladığı o ilk günlerde sevgiyi sadece insanın sanacağı bir hissiyat haline getirdi.

‘’SEVGİ’’ Allahın temsilcilerinin (elçilerinin) kalplerinde korumaya alındı.

İnsanların anlayışına göre tabii ki herkes sevmiştir.Ancak arınmışlık ve kutsal yönden (maneviyat) düşünürsek insanların ‘’sevgi’’ sandığı şey sevgi değil.Buna Allah katındakiler hariç hiçbir canlı ulaşabilmiş değil.

O yüce sevgiyi Allah ilk insanlara (Adem&Havva) verdi. Onlarla sevgisini,nimetlerini paylaştığında insan Allah’ın kendisine yasakladığını yapmakla yaratan’a bunu taşıyamadığını göstermiş oldu.Ve böylelikle insanlar kıyamete kadar ibadet ederek bir nevi Allah’tan özür ve af dilemeye başladılar:

‘’İnsanız hata yapabilecek acizlikteyiz,bizi doğru yolundan ayırma.Günahlarımızı affet.’’

diye dualar ettiler.Allah kolay bağışlayandı.Tüm düzeni ve her şeyi yaratandı.Allah insanın kalbinden çektiği yüce sevginin yerine nefis (irade) vermişti.Ve bir de iyi olabilmeleri için kalplerine o yüce sevgi tohumlarını bıraktı.Ama insan ne kadar tövbe etse de, dua etse de iradesine yenik düşüp bir yerde mutlaka yeni bir hata yapıyordu.Günahlarını tazeliyorlardı.O sevgi tohumları bir türlü büyüyüp yeşeremiyordu.Bu yüzden insanlara hep kendince bildikleri ‘’sevgi’’ şablonunu yaşamak daha kolay geldi.

-         Sen hiç sevmemişsinbelli. Seni seven hiç olmamış’’

-         Milyonlarca insanın sevgisini,sevdiği için akıttığı göz yaşını görmezden gelemezsiniz.

-         Ne yani siz annenizi yada ailenizi sevmiyor musunuz? Sevgi yok diyorsunuz ya..’’

-         Siz istediğiniz kadar sevgi yalan deyin, ben deli gibi seviyorum.

-         İyilik yapan bir sürü insan var onların kalplerinde sevgi olmasa iyilik yapabilirler mi?

v.s

İşte tam da insana has bir döngüye kaptırılmışlık. Ve döngüyü bozup başka gerçeklerle karşılaşacağım korkusunun cevapları.Bakış açısını değiştirmeme.Yaşadıklarını sorgulayamama.Asırlardır inanılan bir şeyin (sevgi olgusunun) farklı çıkmasının yaratacağı şokun endişesi.Öteyi görmek istememe.Anı yaşama tembelliği.Alışkanlıkların getirdiği monotonluklar.Bilinç altı otomatikleşmesi. Yani kendini sevdiğine inandırma.

-         Ben bizim bildiğimiz şekilde çok sevdim. Ama bilmediğimiz şekilde hiç sevmedim. Yani yüce duyguya herkes gibi ulaşamadım.Beni de aynı benim sevdiğim gibi sevdiler.

-         Milyonlarca insandan biriyim.Benim de göz yaşım çok aktı.Zaten duygusuz olduğumuzu kimse inkar edemez. Milyonlarca insanın her birinin hissettiği şey bir duygu bütünlüğüdür.Yani bütün insani hislerimizin tümü.Kontrol dışı insanın tüyleri diken diken olur ya.Otomatikman bu olur. Bunu engelleyemezsiniz.Sonuçta bize aittir.Biz  hislerimizin bütünüyle sevdiğimizi sanarken benim ulaşmak ve tadmak istediğim bir tek kalpten çok kuvvetli ve yüce bir şekilde sevmektir.

-         Ailemi bizim sevgi tarifi dahilinde tabii ki seviyorum. Ama onları da tadmadığım,tadmadığınız bir sevgiyle sevmek istiyorum.

-         Evet şu an sevgiyi yaşadığımız şekliyle düşünürsek bu sevgi olamaz. Yani sevdiğimizi sanıyoruz.Siz de bunu sanıp yetinmekle özgürsünüz.Benim yakalamaya çalıştığım sevgide vazgeçiş,tutku deformesi ve şiddet yoktur.

-         İyilik yapan insanlar, yaptıkları iyiliklerin kat ve kat fazlası yanlışlar yapıyorlar.İşte değişmesi gereken kırılma noktası da bu.Hayvan beslerken aç bir insanı doyurmuyorlar mesela…Alın teriyle kazandığı paralarla kimsesizlere yardım ediyor bir taraftan temeli sağlam olmayan bir bina yaptırıyorlar örneğin… v.b


 

Evet ben de aşk yaşıyorum,şarkılarını söylüyorum; sevgiye dair.Ama hayatta ve bu dünyada o sevgilerin (aşkların) o şarkının süresi kadar kısa olduğunu biliyorum.

Sevdiğim kadınlar neredeler? Beni deli gibi sevdiğini söyleyenler…? Çıkarı olmadan yanınızda duran var mı? Ailesini bile hayatından silenler yok mu? Yada evladını? Aşkım, canım diye haykırıp bir ay sonra aynı sözleri başkasına söyleyenler? Boşananlar? Çocuğunu dövenler? Hayvanlara eziyet edenler? İnançsızlar? Şevkatsizler? Ölüm döşeğindeki karısını aldatanlar? Sevgiyi cinsel açlıkla karıştıranlar? Sayfalara sığdıramayacağım bir sürü yapılan çirkinlik…Bunların hepsi sevdiğini,sevebildiğini söylüyor.

Ben, benim hissetmek istediğim aradığım ve bulmak içinde ömrümün yetmeyeceğini bildiğim ‘’sevgi’’ tarifsizliğinin içine bunların hiç birini karıştırmıyorum.
 


 
 
 
 
 
 




BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA: