Bu
sayfalardan kimi zaman komik olan durumları, kimi zaman yaşanan
duygusallıkları, kimi zaman temennilerimi, kimi zaman eleştirilerimi
yazıyorum.Tabi bu yazılar benim bakış açımı, katıldığım konuları ve doğrularımı
içeriyor.Ama çoğu konuda aynı ortak noktada buluştuğumuzu ve hayatınızda aynı
güzellikleri istediğimizi biliyorum.
‘’Herkes
doğruyu,güzeli biliyor da peki yanlışı kim yapıyor’’ diye soracak olsak
cevabını veremeyiz. ‘’Herkes iyi de peki kim kötü’’ desek kimse üstüne alınmaz.
Benim
kırk senedir içinde yaşadığım toplumdan gözlemlerim neticesinde çıkardığım
sonuçlardan biri de şu oldu:
Bireyde
, muhtemelen yetiştirme tarzından kaynaklı olduğunu düşündüğüm; ailenin
evladına çok düşkün olmasından yada çok ilgisiz olmasından dolayı bir içine
kapanıklık oluşuyor.Sonra birey kendi dünyasında bir hayat yaşamaya
başlıyor.Kendini bu dünyada daha güvenli ve hayatına hakim hissediyor.Burada
kendi düşünceleri,kuralları,tarzı şekilleniyor.Ve daha sonra da diğer bir
kişiyle iletişim kurmakta ve sosyalleşmekde zorluklar yaşıyor.Kimseyle
anlaşamıyor.Çünkü birey kendi dünyasında yalnız yaşamaya alışıyor.Büyüdüğü aile
ortamında yalnızlığı başlıyor aslında kişinin…Odasına kapanıyor,internetten
kafasını kaldıramıyor,yolculuğu esnasında yada bir cafe’de ilgisini çok
gelişmiş cep telefonundan bir türlü alamıyor.Yani görmüyor.Görmek de
istemiyor.Kimse umrunda olmuyor.Ta ki çıkarları işin içine girinceye dek.
Diğerlerini kendisi için potansiyel bir tehlike olarak görüyor.Her an onların
birinden bir zarar görecek,kandırılacak,canı yanacak,hayal kırıklığına
uğrayacakmış gibi…Kişi kendi dünyasının içinden dış dünyaya baktığında bunlara
mağruz kalmış bir sürü insan görüyor ve dışarıya dönük olmaktan çekiniyor.Bunun
tersini yapabilmeyi kimse istemiyor.Her şeyi kurtarmaya çalışmayı,şans
vermeyi,güvenmeyi…Bunu hiç kimse istemeyincede yalnızlık büyüyor ve yalnız
kalabalık bir toplum oluyoruz.Bu içe kapanıklık hırçınlığı ve saygısızlığı da
beraberinde getiriyor.Kişi kendi dünyasında hep ön planda ve her şeyden önce
geldiği için (örneğin bir şirketin patronu çalışanına hükmettiği gibi sosyal
hayatında da etrafındakilere öyle davranır ya…yada çalışanının gösterdiği
hürmet ve bağlılığı bekler herkesten) her durum ve ortamda (iş
hayatında,okulda,yolda…)yine öyle olacağını sanıyor.Ve çevredekilerden kendini
üstün görerek kendi dünyasından onlara bakıyor.Çevredekilerde onu ‘’ukala
insan’’ ‘’egolu insan’’ olarak yorumluyor.
Görmezden
gelme,ne etliye ne sütlüye
karışmama,negatiflik,adaletsizlik,saygısızlık,takdirsizlik ve şevkatsizlik.Bu
vasıflarla hiçbir güzelliği kazanamayız.Bunlar kendi hayatımızı ve başkalarnın
hayatlarını kabusa çevirmekten başka hiçbir işe yaramaz.
İçine
dönük kendi dünyasını kurup yaşayan bireyler olduğu gibi, yine yetiştirilmeden
kaynaklandığını düşündüğüm herkesin dünyasında kendine yer açabilen ve
yaşayabilen bireylerin de olduğudur.Maddi özgürlüğün genç yaşlarda ellerine
verildiği, her türlü imkanları ailesi tarafından karşılanan,hayata hazır
olmayan ve hayatı tanımayan bireyler.Genelde hovarda
yaşayan,eğlence,muhabbet,gezi ağırlıklı hayatlarında rahat tavırlar sergileyebilen, kimsenin hayatında fazla kalıcı olamayan fakat çok fazla
çevresi olan bireyler. Bu kişilerdede kendi dünyasına çekilmiş bir insanın
aksine aşırı dışa dönük yaşamının getirdiği sorumsuzluk,rahatlık ve de
dejenerasyonlar bulunur.Kişi; ’’Buna gemi emanet edilmez’’ imajı yaratmıştır.
Bana
göre sonuçda kendi dünyanızda yaşamanın da, dışa dönük sorumsuzca yaşamanın da
ormanda bir ağacın yaşamından farksız olduğunu düşünüyorum.
Benim
hayatımda her şeyin yüzdesi yarı yarıyadır.Neyse bendeki iki yarısı vardır.Ama
biri diğerinden az yada fazla değildir.Uzaklığım kadar yakınlığım vardır.Asla
fikrimi söylemekten çekinmem.Fikirlerimin ve şahsımın başkaları tarafından
şekillendirilmesini hiç sevmem.Her şeye karşı herkesi şaşırtan uzun bir
sabır’ım vardır.Adalet mekanizmam çok
sağlamdır.
Hak vermek için bir kişiyi tanıyor olmam gerekmez.Yaptıklarını görmem,düşüncelerini dinlemem yeterlidir.Kalabalık ortamlarda kendimi kapamam.İnsanlarla iletişime açık bir halde onları izler halde olurum.Ulaşılmazı oynamam.Soru sormaktan,cevap vermekten kaçınmam.Herkese bir telefon kadar yakınımdır.
sağlamdır.
Hak vermek için bir kişiyi tanıyor olmam gerekmez.Yaptıklarını görmem,düşüncelerini dinlemem yeterlidir.Kalabalık ortamlarda kendimi kapamam.İnsanlarla iletişime açık bir halde onları izler halde olurum.Ulaşılmazı oynamam.Soru sormaktan,cevap vermekten kaçınmam.Herkese bir telefon kadar yakınımdır.
Birbirimizi
anlamamız için ilk önce dinlememiz lazım.Sonra konuşmamız.Tanışmamız
lazım.Paylaşmamız lazım.Konuşarak bir sonuç çıkarmak lazım.
sonuçda güzel fikirlere,güzel muhabbetlere ulaşmamız lazım.O zaman arkadaş oluruz,sevgili
oluruz,birbirimizi tanıyor oluruz.
Kaçarak,kabuğumuza
çekilerek,ulaşılmazlıktan tadmin olarak,birisini görmezden gelerek,burnundan kıl aldırmayarak,birilerine
yaranmak için tavizler vererek,para için aklına ne geliyorsa yaparak,hak-hukuk
yiyerek yada herkese bıkkınlık vererek ama bir fayda vermeyerek rahat tavırlar
sergileyerek aşk isteyemeyiz,dostluk isteyemeyiz,çocuklara bırakabileceğimiz
güzel bir dünya olabilir mi bilemeyiz.