Sayfa Görüntüleme Sayısı

10 Mayıs 2018 Perşembe

YORUMLAR


Kısa kısa bazı konularda fikrimi paylaşmak istiyorum bu gün:

Survivor yarışma programının ‘’Survivor Panorama’’ adlı program ile tartışılması? Yani öyle gerekli ki adına başka bir program yapılıyor. Heyecanlı heyecanlı, büyük bir iştahla, sanki geleceğimize etki edecek kararlar tartışılıyormuşcasına, hararetli yorumlar ve eleştirilerin olduğu program. Oyuncuların tekniklerinden daha çok, kim kimle atışıp hakkında ne demişin konuşulması ve karakter analizlerinin yapılması ne kadar lüzumlu başından beri anlamış değilim. Dayanıklılığını aç kalarak, enerji sarf ederek sakat kalmayı, yaralanmayı göze alarak ispat etmek, belli miktarda bir parayı da bu yolla kazanmak kaç kişinin hayatındaki hedeflerinden biridir, yada bu tür bir şey kaç kişinin hayatında düşündüğü konuların başında geliyordur anlamam.

Camları cam filmiyle kaplı yolda duran bir taksiye doğru el işareti yaparak yaklaştık. Şoför bize doru baktı. Eşim de o esnada arabanın kapısını açtı. İçeride bir bayan müşteri haliyle bize tuhaf tuhaf baka kaldı. Sanki adam makam arabası sürüyor. Ne düşünceyle simsiyah kaplatılır ki bir ticari taksi?  İçi gözükmüyor, dolu mu boş mu belli değil. Dolu anlamına gelen o tepe ışığını da yakmamış. Yaksa bile güpegündüz belli olmaz zaten. Her neyse, nedir bu arabanın içini göstermeme sevdası? Mesela adam bir yaya’ya çarpsa sürücünün eşgali belli değil. Plakayı alabilirsen ne ala. Ya da camları simsiyah kaplı bir araç size doğru yaklaşsa arabanın içine çekse sizi. Arabaya bindirse. Sizin ne bağrışlarınızı duyan olur ne de çırpındığınızı gören. Araba içinde uygunsuz ve yasal olmayan şeylerin de yapılması olası. Ben siyah film camlı vatandaşın kullandığı araçları mantıklı ve uygun bulmuyorum.

Sosyal medyada osho gibi guruların hayat ve insanlar üzerine söylediği felsefik sözlerini paylaşanların bunu hayatlarına ne kadar geçirdiklerini de hep merak etmişimdir. O kadar fazla bu tür şeyler paylaşılıyor ki; sanırsınız herkes her şeyin farkında ve yarın herkes güllük gülistanlık bir hayata uyanacak. Madem bu doğruları o tür bilgelerin deyişleriyle destekliyoruz. Niye hayatımız da uygulamıyoruz?  Yok mu: ‘’Dışarıda kedi tekmeler gider facebook’ta ebedi sözler paylaşır’’
Psikolog ve yaşam koçlarının yazdığı kitaplar bizim yaşantımıza ve yapımıza uymuyor? İlaç olamıyor? Yani bir taksici canınızı sıkıyorsa o kitaplardaki tavsiyeler (On’dan geriye sayın, empati yapın, karşınızdakinin de durumunu, geçmişini düşünün, v.b) uygulanamıyor ne yazık ki. Yaşadığınız yada yaşatılan haksızlıklar ve acılara o kitapların çoğunda söylenen: ‘’İşe, hayatın acımasızlığını ve kimseyi değiştiremeyeceğinizi kabul ederek başlayın’’la melhem olamıyorsunuz. Yada toplumda sosyal yaşantınızda veyahut iş hayatınızda birileri sizi bir şekilde rahatsız ediyorsa laftan anlamayanın bu kadar çok olduğu bir ortamda inanın o kitaplardaki söylemler, tavsiyeler hikaye gibi kalıyor. Sevgi dolu olmak, anlayışlı olmak sadece tek taraflı bir durum ve kurtarma taktiği oluyor. Bu özveriyi ve insancıllığı gösteren kişi de gün geliyor elbet tükeniyor. Ve yama atıyor,tutmuyor. Delik büyüyor, büyüyor, büyüyor.

Gerek dizilerde olsun, gerekse sinema filmlerinde, neden sakar, zeka seviyesi normalin altında, tik’i olan, konuşma dili bozuk veya cahil bir karaktere çok gülünür? ‘’Ezilen, azarlanan, aptal yerine konan, dalga geçilen bir karakter her zaman güldürür’’düşüncesi nedendir? Bir sinema filminde zeki bir insan güldüremez mesela. Ancak onun da düştüğü mantıksız ve absürd bir durum olacak ki (bu da onun zekiliğine ters) o zaman gülünsün ona. Şöyle yaratılan karakterler de var: ‘’Aptal ama güzel’’ ‘’Yakışıklı ama aptal’’ yani bir birkaç artısının yanında bir sürü eksisi olacak ki yaptığı komikliklerle o sempatik olarak algılansın. Yani komedi filmlerindeki mantığa göre canlandırdığınız karakter normal bir insansa ve hatası yoksa bir süper kahraman olabiliyor ancak. Normal bir insanın komedi filminde yeri yok yani. Komedi filminde oynayacak karakterin yaptığı her hareket, her söz abartılı olmalıdır ki seyirciyi güldürsün. Yani yapamadığı için gülünsün, söyleyemediği için gülünsün, kayıp düştüğü için gülünsün, kendini komik duruma düşürdüğü için gülünsün…..

İzlediğim elbette saçma bir çok reklam filmi olmuştur ancak bu bahsedeceğim reklam filmi sinemalarda da gösteriliyor. Çok dikkat çekici. Yani halkın doldurduğu her sinemada. Hatunun biri gülerek, yayıla yayıla ve elini ekrana uzatarak anlatıyor. Özetle diyor ki; Aşkım bana evlenme teklif ederken tek taş pırlanta bir yüzük aldı. İki ay sonra dedi ki ‘’Git bunu daha büyüğü ile değiştir’’ Ben de ……. ‘ye giderek yüzüğümü verdim üzerine para koyarak daha büyüğünü aldım. Yani fiyatta bir zararımız olmadan aldığım fiyata verdim sadece üstüne yeni yüzüğün fiyat farkını ödedik. Haydaaaaaa. Yani insanlar yüzüğün ışıltısına öyle bir kaptırıyorlar ki kendilerini bir süre sonra göz alışınca ışıltı yavan kalıyor demek ki gidiyor daha çok parlayan büyük bir taşlı yüzük alabiliyor.  Pırlanta yüzük satışları öyle patlamış ki daha pahalı bir yüzük bile alınabilirin reklamı yapılınır olunulmuş. Onu bırak yani mantıklı düşünürsek hangi erkek durup dururken mesela çorba içerken eşine dönerek ‘’Ya bu beni rahatsız ediyor daha büyüğü olmalı, git sen yarın bu yüzüğün büyüğünü al’’ der.

Facebook’ta vefat eden kişilerin sayfaları bana çok üzüntü veriyor. İçim çok buruluyor. Yıllardır hastalıkla savaşan bir kişinin iki gün önce yazdığı yada paylaştığı resimler daha sıcacık taptaze orada duruyorken o artık hiç olmamak üzere gitmiş oluyor. Eski resimlerini görüyorsunuz. Ve anlıyorsunuz ki; hayatta hiç bir şeye üzülmeye değmez, hayat vakit kaybetmeye gelmez. Sonra hemen en sevdiğinizi arıyorsunuz, sevgi sözcüklerine boğuyorsunuz. Ya da yakınınızdaysa gidip yanına bir anda sımsıkı sarılıyorsunuz. Belki ağlıyorsunuz. Daha sonra bir gecenin sabahına uyanıyorsunuz bütün bu gitme ve kaybetme korkusu yine yerini hayat gailesi’ne bırakıyor. Ve insan hiç değişmiyor.

Son olarak da hayatınıza ne kadar geçirerek uygulayabilirsiniz bilemem ama Giordano Bruno adlı filozofun iki şey öğretisini paylaşmak istiyorum:
İki şey ‘Kalitesiz İnsan’ın özelliğidir:
1- Şikayetçilik
2- Dedikodu
İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek
İki şey yanlış yapmanı engeller:
1- Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgeçinden geçirmek
2- Hak yememek
İki şey kişiyi gözden düşürür :
1- Demagoji (Laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)
İki şey insanı ‘Nitelikli İnsan’ yapar:
1- İradeye hakim Olmak
2- Uyumlu Olmak
İki şey ‘Ekstra Değer’ katar:
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek
İki şey geri bırakır:
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik
İki şey kaşif yapar:
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik
İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Sevdiğin işi yapmak
İki şey başarının sırrıdır:
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek
İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık
İki şey milyonlarca insandan ayırır:
1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek
İki şey gelişmeyi engeller:
1- Aşırılık (mübalağa, abartı, ifrat)
2- Felakete odaklanmış olmak
İki şey çözüm getirir:
1- Tebessüm (gülümseme)
2- Sükut (susmak)
İki şeyin değeri kaybedilince anlaşılır:
1- Anne
2- Baba
İki şey geri alınmaz:
1- Geçen zaman
2- Söylenen söz
İki şey ulaşmaya değerdir:
1- Sevgi
2- Bilgi
İki şey “hayatta önemli olan her şey” içindir:
1- Nefes alabilmek
2- Nefes verebilmek. “