Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Nisan 2015 Çarşamba

ROBOT SEVGİLİ DÖNEMİ BAŞLIYORMUŞ






İkili ilişkilerden canı sıkılan biri kalkmış böyle bir çözüm bulmuş. Daha önceki dönemlerde de buna yakın bir düşünceyle biri yada birileri şişme kadın & adam projesini hayata geçirmişti. Şimdiki daha teknolojik ve dayanıklı olanı herhalde.
Tahmin ettiğiniz gibi bu konu hakkında birkaç geyik yapıp yazımı bitereceğim.
İlk merakım; Ülkelere göre tip ve karakter farklılıkları gösterecek mi robotlar? Yani bizim ‘’Misafir Perver’’ liğimizi temsil edebilecek mi bir robot? Bizim birbirimize olan düşkünlüğümüz ve birbirimizi sevmemiz gibi birbirlerini ve bizleri sevebilecekler mi? Onların ‘’Özgürlük ve diğer yaşamsal hakları’’ neleri kapsayacak? Mesela bir evlendirme programına katılmalarına, bir seçme yada seçilme hakkını kullanmalarına izin verecek mi insanoğlu?
-Benim bir insanda aradığım özellikler; en az benim kadar akıllı olması, bir işi olması, ondan elektrik alabilmem.
diyebilecek mi bir robot?  Robot taliplerini ararken;
-Gül gibi robotum; akrabam yok,ana-babam yok,aileye bakma derdim yok, evlendikten sonra aileyle oturma muhabbetim yok,bayram ziyareti falan yapmak yok, talibim beni iyi şarzlarsa yatakta yüksek performans göstermem garanti,  yorulmadan çalışır evime iyi bakarım.
 şeklinde kendini tanıtmasına izin verilecek mi?
Daha da ilginci insanoğlunun bir robota nasıl  tavır takınacağı? Örneğin bir robot bir çiftlikte yarışmacı olmak isterse, insanlarla beraber bir çiftlikte yarışmalarına nasıl onay çıkacak? Bazı haklara sahip olurlarsa, o zaman ''her daim itaat etme'' özelliğini içeren program yüklenmemiş olacak onlara. O zaman çiftlikteki bir yarışmacıya ‘’Sktr git kendin yap’’ diyebilecek. Karşısındaki ona ‘’İki Dakka delikanlı ol’’ diye çıkışıcak. Ama o yine robot olmaktan öteye gidemeyecek. Yemek yemediği için sürünmeli (yani insanoğlu’nun kendine eziyet ettiği) yarışmalarda avantajlı olacak. Bu robotların bu tür yarışmalarda yancı insan arkadaşları da olur :) 
 Yarışmacı, robot yarışmacıya yalakalık yapıp;
-Ya senin dirseklerden itici güç takımları çıkıyordu demi.
-Evet insan yine ne istiyorsun benden?
-Valla şu açıklarda büyük balıklar varmış, iki dakka gidip yakalayıp gelsen.Açlıktan nefesimiz kokuyor valla.
-Yağla beni…
Ya da bir insanla oturmuş karşı takımın yarışmacısını çekiştiren bir robot düşünüyorum:
-Şu Sinan denen insan var ya; bütün gece kıçıyla hava üfledi suratıma. Ağzından da içinden bir şey çıkacakmış gibi sesler geldi. Onu sakat bırakmadan bana açıkla bunu.
Ya da bir insan robotla oturmuş:
-Bak robot kardeş, Sena denen hatun sana yazıyo. Ama bizim zaten yarışma öncesi aramız iyiydi. Yani anlayacağın yengen olur.Uzak dur ha.
-Yengen? Error !
Robotların her işi düzgün ve kusursuz yapacağı düşünüldüğünden en hassas mesleklere bunları yerleştirecekler. Banka vezneleri, ameliyatlar, güvenlik… İşlerin sarpa sardığını düşünsene; Robot veznede saymadan para dağıtıyor. Neden? ‘’e devreleri karışmış’’ Var ya o robotu ne yapar bizimkiler biliyor musun? Çaydanlık yaparlar. Ameliyathanede elli yaşındaki hastayı sünnet eden uzman doktor robot ifadesinde şunları söyledi:
-Dün geceden beni bu güne programlayan nöbetci doktor hemşireyle odasında elbiseleri olmadan sohbet ediyordu. Kenarda olanları izlerken ‘’Beni ne zaman kapatacaksın’’ diye sordum. Doktor da ağzına felç gelmiş gibi ‘’Zus laaaan’’ diye bir şeyler söyledi anlamadım.Sonra masasından kalktı, bir kağıt alıp sendeleyerek sallana sallana yanıma geldi. Hemşire de bu arada çığlık ata ata ‘’gülme’’ denen hali yaşıyordu.Elindeki kağıtta yazan ameliyat olacak hasta adlarını ve saatlerini ön panelimdeki ekrana girdi. Sonra da beni ‘’off ’’ konumuna getirdi.Sonrasını hatırlamıyorum.En yüce makinalar çarpsın ki böyle oldu.
Geçim sıkıntısı çeken güvenlikci ‘’robot Seyfi’’ cinnet getirdi ve mesai arkadaşlarının hepsini binanın döner kapısına doldurup fırıldak yaptı. 
İnsanoğlunun yarattığı her şey de mutlaka bir aksaklık olur ve bir projenin yaratıcısı mutlaka tüm çözümlerede sahiptir. Yani bir yazılımı kodlayan ve onu bozabilen bir insandır yada bir insanın ürettiği şeyin tamirini yine bir insan yapar. Ve hiç bir zaman bir insanın ürettiği sonsuz bir düzgünlüğün garantisini veremez.
Bir robot müzik işene de el atarsa yanarız valla; Sıfır detone, break danslar, showlar, lazerler falan havada uçuşuyor. Kliplerini gidiyor ay’da çekiyor falan… Ama aklıma gelmişken yazayım; bir robotun müzik konusunda yapamayacağı tek şey bence, bir düğüne extra’ya gidip millete halay çektirmek,göbek attırmak, aralarına girip aynısını uygulamaktır.
Çalan müzisyen arkadaşların da işleri kesilecek; çağıracaklar robot orkestrayı. Yüklemiş beşi de kendilerine her tür müziği… Ritim kaçırmadan müzik seti gibi çalıyorlar. Bir davulcu robot var. Gözlere ziyan; çanak antenden göbek yapmışlar herife. Havaya atılan paralara mal mal bakıyor. Garsonlar topluyor paraları. E böyle orkestrayı kim istemez ki; kene gibi yapışan darbuka’cıya para sıkıştırma sıkıntısı yok,bir dediğini iki etmez, iste sabaha kadar çalar, yemez-içmez, az para alır.
Düşünsene düğün salonunda fotografcı robot. Olmadık yerinden foto.makinası çıkıyor. Bütün aile oraya bakıyoruz falan.
Bu robotlara uyanıklıkta yapamaz bizim millet he.
-Ya şimdi bozuk yok. Ben bozdurayım seni bulurum. Hem daha çok çekinecez…Burdayız daha…
Sonra, toz Beykoz durumları yapamazsın bunlara. Gözlerindeki lazerle işaretliyorlar seni, şehir dışına kaçsan yine bulurlar valla.
Otobüse binmişsin akbil boş kalabalıkta arkadan arkadan basmadan geçmeye çalışıyorsun yada dedenin bedava toplu taşıma kartını gösterip geçmeye çalışıyorsun falan. Yemez, robot bu. Senin işinden tiksinen mahalledeki Rıza amcana benzemez bu.
Bizim robotlara örf-adeti de anlatamazsın; sıkıysa gerdeğe giren bir erkek robotun sırtına vur bakayım. Bir robotun otobüste yaşlıya yer vermesini bekleme mesela. Robotun yaş kavramı var mı ki. Markette sadece elinde bir su varken, önündeki robot yığma bir araba dolusu alış veriş yapmış; hani insanlık yapıp ‘’siz ödeyin’’ demesini de bekleme.Çünkü insan değil o. El öpmeyi de anlatamazsın. Herhangi bir siyasi görüşü de olamaz. İbadet etmesine zaten gerek olmayacak. Gideceği yer en kötü belediye çöplüğü olur, o da bir şey hissetmez zaten.
Çok şey var da yazacak, uzar da uzar…Ama en çok merak edilecek olan bir robotun cinsel hayatı olacaktır o kesin.
Bir robot üremeye katkıda bulunacak mı? Üreyebilecek mi? Hani yarı insan yarı robot misali yeni bir ırk çıkacak mı? Bütün gece tadmin olmuş iki cins (erkek-kadın) robot partneri bozulduğunda ve hiç durmak bilmediğinde kapıcıya mı haber verecek? Her halde tehlike anında bir kapama düğmesi olacaktır bunların. Bununla beraber, robot doktoru,robot hastanesi olacak mıdır? Bu robotların ‘’ SGK’’ si olacak mıdır? Rahatsızlıkları için telefonla iki-üç saat uğraşarak randevu almaları  gerektiğini ve muayene gününü bir sene sonraya vermelerini bir insan kadar anlayabilecek midir? Bir robot ne tür ilaçlar kullanır? Robot psikoloğu olur mu? Bir robot cinsel isteksizlik yaşar mı yoksa bir insan her istediğinde robot hazır mı olur? Robotların cinsel yönden insanoğlu’nu tadmin edecek tek bir faydası olacaktır o da pozisyon zenginliği. Elbette her daim fit olan bay yada bayan robot teknolojinin de faydasıylan  her tür pozisyona girebiliyor olacaktır. Şişman,yaşı geçmiş bir adam veya hatunla yaşayacaklarınız sınırlıdır. Görsel zevkiniz de… Ve de illa ki taraflardan biri söylenir, yapacaklarınızı komik bulur; ‘’dır dır dır’’  Bu da sizin keyfinizi ve isteğinizi kaçırır. Ama bir robot?
Fakat iş bence yine dönüp dolaşıp duygulara dayanacaktır. Bir birine tutku duymak bambaşkadır. Olmadık yerlerde sevişmek. Olmadık anda öpüşmek ve bunu anlayabilmek. Hepsi duygusaldır. Her şeyin duygusuz mükemmelliğine erişmiş olacak olan insanoğlu duracak mıdır? Tadmin olacak mıdır? En güzel ve en iyi sevişen partner, her konuda yetenekli olduğu düşünülen ve planlanan bir partner... Ama iletişimsiz,hissiz, neden diye sorulacak onca soru ve cevaplara ikna edilmesi zor… Örneğin kendi canı acımadığı için acıyı hissetmeyen bir varlık her koşulda istemeden de olsa bizim de canımızı acıtabilir bu da olasılıklardan biri. Bir doğum günü pastasını üflerken sizinle gülebilecek midir mesela? Sarılabilecek midir? Sahi sarılmak nedir?






www.burakkirmizituna.com





9 Nisan 2015 Perşembe

ONLARI KENDİMDE SAKLADIM



Müziği sevdiysem,müzik yapıyorsam onlar sayesinde yapıyorum. Çocukken anneme kasetin içindeki teyze ve amcaları görmek istediğimi söyleyerek bütün bantları kasetin içinden açardım. Annemde sadece seslerinin içine konulduğunu bana açıklamaya çalışırdı. Ben ise haliyle, sesleri bunun içindeyse dışarıda nasıl konuşabildiklerini anlamaya çalışırdım. Trt Radyosunun temsillerini dinleyerek büyüdüm. Yurttan sesler korosunu duyunca ağlaması kesilen bir bebektim. Plak çalarımızdan çıkan o hışırtılı melodiler ile yağmurun sesinin karışmasıyla hiç huysuzlanmazdım annemin üsküdar’daki evimizin cam kenarında yedirdiği öğle yemeklerinde… Ne zaman yerdeki açılmış tezgahta hurdaların arasında bir kaset görsem içimi bir sıkıntı kaplar. Sonra toparlanır,kayıp bir arkadaşımı bulmuş gibi onu sahiplenirim. Onu alırım.
Onlar benim en kıymetlilerim. Onlar benim sandığımda gözümden sakınarak sakladığım hazinelerim. Öğretmenlerim. Sahnede,stüdyoda,en ihtiyacım olduğu anda hiç üşenmeden kalbimden kalkıp gelen vazgeçilmezlerim. Bana, nice sevdalarla,acılarla,engellerle yaratıp taşıdıkları müziklerini itimatla emanet eden büyüklerim. Aç kalarak, sevdikleri tarafından terk edilerek, çıkış yolları arayarak, tırnaklarıyla kazıdıkları hayatlarında müzik yapmış ve müzik yapmaya çalışan kahramanlarım. Çocukluk arkadaşlarım. Mesela ‘’Benim balonlarım vardı’’ diyerek bana seslenen gözlüklü bir amcanın şarkısıyla uzun saçlı bir abinin bir eşek ile olan arkadaşlık şarkısı hala kasetlerimde benimle yaşar. Otuzdokuz yıldır benimle. Ve biliyor musunuz; hiç biriyle bir kere bile küslüğümüz olmadı birbirimize. Biz şarkılarla sohbet ederdik. Hep güzel şeyler söylediler bana, hep güzel şeyler öğrettiler. Nasıl yaşanılacağını, nasıl konuşulacağını, nasıl aşık olunacağını… Ben de onlara söz vermiştim. ‘’Siz beni bıraksanız bile ben sizi hiçbir zaman bırakmayacağım.’’diye. Bu çocukluk sözümdü. Müzik dinleyeceksem, müzik yapacaksam bu en kalitelisi ve doğru olanı olmalıydı. Onlara layık olabileceğim şekilde. Onlara yakışır şekilde. Onlara sırtımı dönmedim, dönemem. Dünya müziğine odaklı gibi gözükmemi çocukluğumda, büyüklerimden beslendiğim ilk müzik ziyafetlerime yani ‘’arajman’’lara bağlıyorum. Onlar da zamanında dünyayı çok yakından takip etmişler,kendilerini soyutlamamışlardı. Fikirler edinmişler, geliştirerek müziklerine enpoze etmişlerdi. Ben de öyle olmak isterim. Benim de öyle olmamı isterler.
Bu ana kadar yaşamımın her döneminde; emeklediğim günden,ilk doğum günüme, ilk aşkımdan, ilk okuluma, ilk terk edilişimden, ilk iş hayatıma ve binlerce şeyde, bana eşlik ettiğiniz için, kulaklarımda ve kalbimde hiç susmadığınız için size çok şey borçluyum. Hayatdan ilk defa vazgeçtiğimde bana ‘’Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor’’ diyen Erol abi’den… İlk sevdalandığımda, aşkıma beraberce ‘’Her şey seninle güzel’’ diyerek seslendiğimiz Zerrin abla’ya… Çıkmazlara düştüğümde benimle ‘’Buselik Makamına’’ çıkan Mazhar Fuat Özkan abi’ye kadar sizleri çok seviyorum. Bundan sonra da her birinizle içten içe yürüttüğümüz o sıcak dostluğumuz hayatım nihayetlene kadar devam edecek.

 Ben karşınıza çıktığımda yada müzik ile ilgili bir şey yapmaya başladığımda karşımda büyük bir koro olur; en önlere baktığımda; bana göz kırpan ve hep bana tebessüm eden hayat yolculuğunu tamamlamış müzik insanlarını görürüm, ikinci sırada elleri ve ağızlarıyla bana eşlik eden hala hayattaki müzik insanlarını, üçüncü sıradaysa alkışlarıyla sadece beni değil bizleri (onları) alkışlayan insanları… 
                                                                                      09.04.2015
                                                                                           03.40
www.burakkirmizituna.com

1 Nisan 2015 Çarşamba

DİNLE SEBASTIAN





Mustafa Çay’ın ‘’Dinle Sebastian’’ adlı kitabından... Yazar, aynada gözbebeğinin içine bakarak zihnine ‘’Sebastian’’ diye sesleniyor. ‘’Onu’’ hayatının yol arkadaşı olarak görüyor.
----------
Hepsi birer oyuncu Sebastian . Her kim gelip geçtiyse hayatından,hepsi birer figüran… Sana verdikleri ve senden alıp gittikleriyle birlikte… Başrolde sen varsın ve senin senaryo’nun bir parçası onlar. Sen ne istiyorsan o role bürünmek zorundalar. Mesela; nefret dolu olduğun zamanlarda,nefret rolünde sana eşlik edecek oyuncular belirir sahnede… Sonra perde kapanır ve birer birer dağılır oyuncular. Hangi perde kapanmadı ki Sebastian? Hangi acı sonsuza dek devam etti? Hepsi bu senaryonun bir parçasıydı ve karşına çıkan herkes de rol arkadaşın… Kızma artık oyunculara. Çünkü senaryo değişince, oyuncular da değişecek. Değiştir şu yaşam senaryonu artık. İşe yaramadığını düşündüğün her şeyi kırp hikayenden. İstemediğin bölümleri kes. Yeni bir senaryo ve yepyeni oyuncularla aç perdeyi bu defa.
----------
Bıraktım kendimi o derin boşluğun kollarına. Kaybedecek bir şeyim kalmamıştı ne de olsa. Teslim oldum akışa Sebastian. Kendimi en saf düşüncelerimin çekim alanına bırakmıştım. Suya sırt üstü uzanmak gibiydi bu. Bir ‘’hiç’’ olmuştum önce… Bu benim aynı zamanda, ‘’Her şey’’ olmamı da sağlamıştı. Aslında var olmanın belki de yegane yoluydu bu… Kendini her şeyinle akışa teslim etmek… Kendine bir şeyler yüklememek… O anda sustu zihnim Sebastian. Kafamın içindeki uğultular kesildi ve kalktı gözlerimin önündeki sis perdesi. Hiç bir şey olmaya başlayınca,birden her şey oluvermiştim. Aldığın her nefesle birlikte, tüm dünyayı çepeçevre saran atmosfere dönüşmek… İçtiğin bir bardak su ile okyanusun ruhunu içinde birleştirmek… Ayakların yere bastığı zaman, tüm yerküre ile bir olmak… İşte böyle bir şeydi yaşamak Sebastian. Zihnini susturmalıydın. Bunun sonucunda; beklemeyi sevdim Sebastian. Sonunda kavuşacağın bir hayalin varsa eğer, değerdi bunun için beklemeye.
----------
Seni zorlayacaklar,üstüne gelecek ve yere düşmen için ellerinden geleni yapacaklar. Bir savaş vereceksin tüm o düşmanlara karşı. Tek bir silahın olmayacak içinde sakladığın inançtan başka. Orduların karşısına tek başına çıkacaksın. Dimdik duracaksın. Bir çınar ağacının heybetini andıracak asaletin. Yenik düşmek yok Sebastian. Unutma; kaybetmek için fazla iyisin.
------------
Bazıları sana kırgın, bazıları daha çok acı çekmeni istiyor. İçinde taht kurmuş bir sürü kişilik var. Bir kısmı senin kabuğunu kırıp değişmeni isterken, bir kısmı senin bu haline öyle alışmış ki; kılını bile kıpırdatmanı istemiyor. Perdeyi arala ve dünyana bir göz at. Kendi var ettiğin dünyana. Senin dünyana…Dışarıda gördüğün her şeyin, senin eserin olduğunu anla artık. Kendi korkularınla inşa ettiğin ve ‘’İşte hayat böyle’’ dediğin her şeyi gör perdenin ardından bakarken. Arkasına sığındığın şeyleri biliyorsun; ‘’gör’’ onları.  Artık perdenin arkasına saklanıp , kendi var ettiğin bu berbat dünyayı izleme Sebastian. Kendi bulaşıklarını kendin temizle. Çık dışarıya ve var ettiğin o dünyaya cesur bir adım at. İlmek ilmek ördüğün kaosları, özenle kurguladığın örümcek ağlarını temizle.
----------
Yüklerinden sıyrıl Sebastian. Yola çıktığın zaman, yüklerin seni yorar. Sırtında taşıdığın binlerce yükle koşamazsın. En yüksek zirvelere tırmanmak üzere halatını kayalıklara savurduğunda, omuzlarındaki yük seni aşağı doğru çeker. Arın yüklerinden Sebastian. Bir tüy gibi hafifle… Öyle hafiflesin ki zihnin; bırak dünü, bir önceki aldığın nefes bile tarihe karışsın birden… Kendi ellerinle ördüğün duvarların ötesine geç. Paramparça et o duvarları. Zihninin derinlerinliklerindeki paçavraları gün yüzüne çıkar. Her biriyle tek tek konuş Sebastian.
----------
Şimdi kimsenin izinden değil,yüreğinin senin için çizdiği izden yürüyerek bulacaksın yolunu. Sarsılacaksın belki… İnanması ve alışması hiç de kolay olmayacak kendini aşma yoluna… İçinde binlerce parça itiraz edecek ve seni durdurmaya çalışacak… Ruhunun derinliklerine yuva yapmış duygu vampirleri, senin onları kovuyor olman karşısında sessiz mi kalacak sanıyorsun? Seni zorlamak ve köşeye sıkıştırmak için ellerinden gelenin de fazlasını yapacaklar. Sana kendini çaresiz hissettirmek için savaş verecek ve eski, tek düze, işe yaramaz hayatını cazip göstermek için çırpınıp duracaklar. Acıyı allayıp pullayıp sana süslü bir şekilde göstermek adına bin tane takla  atacaklar Sebastian. Çünkü onlar senin eski varlığınla güçlendi ve var ettiler kendilerini. Sana ait acılardan şatolar inşa ettiler kendilerine…
----------
Hayatını değiştiremezsin Sebastian. Diğerlerini de değiştiremezsin. Değiştirebileceğin tek şey tüm bunlara yüklediğin anlamdır. İnsan ancak kendi anlamını değiştirebilir. Yıldızların yörüngelerini değiştirmeye çalışmak gibidir bir insanı değiştirmek. Mevsimleri değiştirmek gibidir… Dağları bile yerinden oynatmak daha kolaydır, anlamak istemeyen bir insana bir şeyleri anlatmaktan... Yalnızca anlamı değiştirebilirsin. Anlam sana özeldir. Kabullenir veya rededersin, yüzleşir yada kaçarsın… İşte bu senin seçimindir. Kimse müdahele edemez. Yaptığın seçimlerden sonra artık o durum gerçekte olduğu gibi değil, senin yüklediğin anlam gibi olmaya başlar. Bunu yapmadığında ne mi olur? Bol bol mazeretin, oldukça fazla öfken ve hiçbir şekilde çözülmemiş binlerce problemin…
----------
Küçük bir istek ver bana; sana yeryüzünde hiçbir kalbin hissetmeyeceği kadar büyük bir umut vereyim. Bir adım at bana; koşarcasına yanına geleyim. Bana küçük bir tebessüm gönder, sana yeryüzünün en cıvıltılı kahkahalarını vereyim. Her şeyle gel bana ama korkuyla gelme Sebastian. Yeni girişimlerinden ve yeniden kuracağın yeni hayatın için karşılaşacaklarından korkma.
----------
Gerçek olan sorunlar değildir Sebastian. Onlara takındığın tavırlardır. Gerçek, kocaman bir yalandır. Gerçeğini bil.
----------
Eğer olmuyorsa bir şey beklide doğru olan budur. Hemen yanlış anlama. Onun olmaması, güzel bir şeyin olması için gerekiyordur. Hatırla; beklemeyi sevmiştik,kendimizi zamana bırakmayı…
----------
Sen sonucu değiştirmek için uğraş verirken sebep katlanarak çoğalmaya devam ediyor. Sen daldaki kemirgenlerden kurtulmaya çalışıyorsun ama ağacın kökleri hala aynı yerde duruyor. Sen sonucu değiştirmekle meşgulken sebep ‘’Ben buradayım’’ diye haykırıyor. Esas nedeni değiştirmediğin sürece, sonuçlarını değiştirmek için harcadığın gereksiz çabalarla ‘’hayatın’’ heba olup gidecek. Neyi neden yaptığını yada yapmadığını fark etmelisin Sebastian. Artık seninle kumdan kaleler değil, betondan şatolar inşa edeceğiz.
----------

Ne bir başkasından daha iyi olmak, ne de birinin onayını almak zorundasın. Kimseye borçlu değilsin. Kimseyle yarışın yok. Herkes sen nasılsan sana öyle olacak. Ve de ‘’olan’’ öyle olması gerektiği için olacak. Hayatın getirdiği budur. Herkes kendi rolünü ister istemez oynar. Er yada geç ve de dolaylı da olsa herkes ‘’sonuç’’dan beslenmiştir. Sen de buna saygı duyarsın. Kimseye borçlu değilsin. Borçlu ve minnet duyacağın biri varsa o da kendindir. Her şeyi kendine borçlusun. Kendini çok sev Sebastian. Kimsenin onu incitmesine izin verme.