Ne korkaksın lan sen… Götün hiçbir şeyi yemiyor. Ne öyle, ne
böyle… Jelibon gibisin, hatta çok eskiden hamur gibi yumuşak bir çizgi film
karakteri vardı. Duruma göre istediği şekle giriyordu. ‘’hop hop hop ton ton’’
diyordu. O musun lan sen? Şirinlerden hangisisin? Uykucu, Yalancı, Romantik,
Huysuz, Sakar, Bilgin………? Yeri geldi mi her haltı bahane ediyorsun? Mutlaka
ruhi haliyetine göre durumlara kılıfların hazır. Kendini kandırıp duruyorsun. Kaçaksın…Kaçıyorsun;
ulaşılmazı mı oynuyorsun ha? Hesapta hiçbir şey umrunda değil. Yoksa sıyrılıyor
musun her boktan? Oysa kafanın içi kazan gibi, bir sürü şey kaynıyor. Kafanın içi hava alanı gibi her on dakikada
bir fırıldaklar dönüyor, uçuşuyor kafanda… Kitaplara, alkole vurmaklar,
şarkılara sığınmaklar, on dakikada bir sigaraya sarmaklar, saatlerce denize bakmaklar;
bok var denizde (sahiden bok var) sanki denizden bir dalga sana hayatının
anlamını getirecek, ya da mutlu olmanın anahtarını verecek. Kulağında
kulaklıklar, ne sağına bakarsın ne soluna, yolda millete çarpa çarpa gidersin
bi’de, öküz gibi… İsyankarsın ya sana göre normal bu haller. Pu ha haaaaaaaaa….
Gittiğin yerde, vesaitlerde yumulmuşsun a…. kodumunun telefonuna gözün ondan
başkasını görmüyor, sanki hasta anan, baban, kardeşin… Ondan başkası yok. Ulan
kaldır başını bir camdan dışarı bak. Bir akbili olmayana akbil ver. Teyzeye yer
ver. Aşık olmak isteyene fırsat ver…. Kafe’de oturmuşsun dudaklarını bir tek
çay bardağına açıyorsun. Bir de çektiğin abuk subuk selfie’ye.. He bir de
aradığın kankana… Başka? Ağzını bıçak açmaz. Ne evde, ne konuşulması gereken
yerde… Kankanın da çok da si…desin yani. Kimbilir seninle konuşurken tuvalette
miydi? Sevgilisiyle mi yiyişiyordu? Kısa kesti, seninle konuşurken. Anlamadın mı?
Ha haaa haaaaaa…. Selfie’ni görenlerin hele zerre kadar umrunda değilsin.
Kimsin ulan sen, siktiri boktan foto’larla ne olacağını sanıyorsun. Data dehlizinde
geri dönüşmeyen kutusunda yok olacaksın. Bırak be bu farklı olacağım
ayaklarını. Yalnızlıktan ağzın, için, her yerin kokuyor. Her şeye susamışsın.
Sen ölüm diyetindesin ben anladım. Yoksa bir insan, böyle inatla insanlıktan
çıkmak istemesinin tek bir nedeni olabilir; Ölmek istemesi. Ulan kimler gitti
de unutuldu. Ne gözyaşları dindi. Bok var gitmekte. Ya etraf nimet kaynıyor be.
Uyan ulan, uyan.. Tabi ya kalacak kadar cesur ve mücadeleci değilsin. Ne ölümü,
ne de hayatı alaya alacak kadar daha ders almamışsın onlardan. Sen içinde özgür
değilsin. Hep sabitlenmiş, içinde hapis olmuş birkaç konu var, hep onlar yönetiyor
seni. E peki neden onları çözmüyorsun? Çözmeye çalıştın olmadı mı? Kesin
çözüyorum sanmış, daha da düğümlemişsindir. Korkusuzca gittin mi üzerine,
onlarla direkt ve net sonuca ulaşmak için ‘’Konuştun mu?’’ yoksa dolaylı
yolları, aracıları mı araya soktun. İkincisi değil mi? Ahh ulan nasıl biliyorum.
Kafandan da kurmuş, teoriler üretmişsindir kesin. Halbuki gerçeklerle alakası
yoktur düşündüklerinin. Bir konuşsan kimbilir nelere şaşıracak ve daha önce
konuşmadığına ne kadar pişman olacaksın. Ulan senin ki sırf zaman kaybı be… O
kadar cömertsin ki zamanı harcamakta, o da seni harcadığında şaşırma. Ne kadar
çabuk deme sakın. Daha geçen gencecik kıza kaldırımda yürürken araba çarptı be.
Aslan gibi futbolcu sahanın ortasında yığıldı kaldı. Seksen yaşındaki teyzeyi
kapkaçcı yerlerde sürükledi, kolunu kırdı. Erdal Tosun ‘’hastaneye’’ giderken
trafik kazasında hayatını kaybetti. Oya Aydoğan; ağzına attığı bir tanecik
patates kızartmasından dolayı vefat etti. Kediyi yol ortasında araba biçti.
Milyonlarca balık, koyun, dana, inek her ne boksa; aç karnımızı doyurmak için
gitti, Bebekler doğmadan öldü, Karda bir sürü insan dondu, Boğaz köprüsünden
kimbilir bu güne kadar kaç kişi atladı, Kaç kişi kimbilir boktan nedenlerle
birbirinin gırtlağını sıktı, evden kaçan biri yapayalnız, sahipsiz kaldı,
İnsanlarda sivilce çıkar gibi kanser hastalığı çıkıyor….. ne bileyim ……. Bu
kadar milyonlarca kötü kader varken senin ki ne be? Hiç mi ders almazsın be?
Hiç mi empati yapmazsın? Keşke sana elimdeki bir tabletden başına gelmesini
istediğin bütün kötü şeylerin aslında ne kadar basit, bir anlık ve anlamsız
olduğunu ve senden çok uzak olmadığını gösterebilsem. Bu yüzden mahrum kalacağın
güzellikleri keşke görebilseydin, onlarla karşılaştığın zaman egon’dan
kurtulabilseydin yada farkına varabilseydin. O zaman gitmeyi istemezdin işte,
hayata vazgeçecek kadar lanet okumazdın. Anlamlı olan tek şey vardır bizim
için; ‘’Yaşıyorken’’, ‘’Yaşamak’’tır. Zaman sağlık gibidir. Hani sağlığını kaybedince
kuzu oluyorsun ya… ‘’Bi iyileşeyim söz onu yapmayacağım, bunu yapmayacağım’’
yada ‘’Söz hiçbir şeye üzülmeyeceğim, insanlara iyi davranacağım’’ falan… ha ha
haaaa…. İşte her şeyin değeri kaybetmeye çok yakınken anlaşılıyor. Yada
kaybettikten sonra… ‘’Zaman’’ gibi ‘’Sağlık’’ gibi ‘’Ölen’’ biri gibi…
Ben senim bak. Bak bana. Ulan baksana bana. Zorluk çıkartmak
hangi insanı mutlu etmiş, önünü açmış, emellerine kavuşturmuş, huzurlu kılmış. Kendine
ve etrafa neden bu zorluk? Neden bu kötülük? Bu inat niye? Neden bile bile ‘’kötü’’yü
seçmek. Kötü olmak. Çok saçma. Çok mantıksız. Bile bile neden lades diyorsun?
Kendini rahat bırak. Bilincini tekrar kazan yahu. Kendine gel. Kontrolünü ele
al.
Farklı mı olmak istiyorsun? Saygı, sevgi, mutluluk…ha? O
zaman hiç görmediğin iyi biri kadar iyi ol. Onu sen kendi bedeninde yarat.
Nasıl iyi olunur? Her konuda? Ulan kötü zaten etrafta, kaynıyor. Hiç ilgi
çekici değil. Ama iyi biri içlerine pırıl pırıl düşer. Bunların gözleri
kamaşır. Hemen elleriyle gözlerini kapar, ‘’Bu ne ya’’ derler. ‘’Rahatsız
olmazlar mı?’’ ‘’Tabi ki olmazlar mı, hemde nasıl olurlar’’ ama sen iyi olanı
seçtin. Zararada uğrasan senin özün bu; iyi olmak. Ve sen çok farklı oldun. Bunun
keyfini yaşamak inan muhteşem olur. Unutma ki iyiliğinin üzerinden hiçbir kötülük
geçemez. Vicdanen ve mantıken geçmemeli. İşte bu iyilik dolu halindeliğin sana
öyle güzel yollara götürecek ve öyle güzelliklerle karşılaştıracak ki…. İşte o
zaman aradığın hayat ve kişiliğe kavuşmuş olacaksın. Her şey yerli yerine
oturacak. Çünkü seni ancak böylesi mutlu eder.
Bi kere şu; ‘’insanlar ne der’’ geyiğini kes. Bu tabi ki;
sapıt, kimseyi ipleme anlamına gelmiyor. ‘’İnsanlar ne der’’ geyiği; toplumun
oluşturduğu birbirini kontrol altına alıp kolayca yönlendirme yapabilmesine
yarayacak bilinç altı baskısıdır. Unutma, insanların şeylerinden uydurduğu, hayatını
olumsuz yönde etkileyecek olduğunu düşündüğün her şeyi bir kere değil, iki kere
değil, üç kere düşün… Cevab’ın doğruysa ve bu doğru diğer iyi çoğunluğunkiyle
birleşiyorsa kendi mantığını kullan. Çünkü artık insanların bireysel koyduğu
kurallar ve şahsi bakış açılarının dayatmaları fazlasıyla çoğaldı.
Aaaaaaa; vayyy uzun süredir görmeyi beklediğim, küçük bir
tebessüm alabildim senden. Süper bu beeee…. İşte önümüzde sevilmeyi bekleyen
şeyler ve içinde bizim için sakladığı güzellikleri bulmamızı bekleyen koca bir
hayat var. Ulan ne şımarıksın sen be. Ver bi öpücük. Gir koluma hadi gidelim.
İlk önce galataya gidelim, balık yiyelim. Sonra beyoğlunda
teras manzarası muazzam olan bir yer var, oraya gideriz. Ben sana sarılırım.
Göğsüme yaslanırken saçını okşar seni güldürecek şeyler anlatırım. He bi de bol
bol öperim seni. Şimdiden söyleyeyim de….
BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA:
http://www.dailymotion.com/tr/relevance/search/burak+k%C4%B1rm%C4%B1z%C4%B1tuna/1
http://www.songaz.com/videosearch.asp?search=burak%20k%C4%B1rm%C4%B1z%C4%B1tuna