Sayfa Görüntüleme Sayısı

15 Ocak 2014 Çarşamba

TEŞEKKÜR EDERİM.





Bir şarkıyı isteminiz dışı bir yerlerde işitebilirsiniz,bir filme yada hareketli bir görsele tesadüf bir an göz atabilirsiniz ancak içinizden gelmedikçe ve siz istemedikçe hiç kimse size bir şeyler açıp okutturamaz.
Teşekkürler fikirlerime değer veren ve beraberce üzerinde düşünüp bazen de güldüğümüz yazılarıma nazikçe vakit ayıran  değerli okurlar bloğumun ulaştığı 3000 ziyaret için teşekkür ederim.







 

 



FREE


- Siyah ten rengine sahip olarak doğmanın nedeni ne olabilir?
- Bilmiyorum ama bu güne kadar kimsenin bulamadığı bir mesajı olduğunu düşünüyorum.bazı kimseler iyi niyetleriyle bu ayrımı; hayvanlarında bir kısmı iki ayaklı kimisi dört,kimisi uçabiliyor kimi uçamıyor,kimi bir zebra gibi desenli,kimi kadife tüylü....gibi örneklerle açıklıyor.
- Ama onlar tür. ve tür olarak belli özellikleriyle anılırlar.ancak bizim türümüz yok.biz insanız.en önemli ve diğer canlılardan bizi ayıran özelliğimiz ''aklımız''. ten rengimiz,tüy farkımız yada ayak sayımızla içimizde birbirimizden ayrılmıyoruz.
- Peki  ten rengimizin koyu olması bize kötü davranılmasına geçerli bir neden olarak gösterilebilir mi?
- Günümüze kadar gelinilen süreç içerisinde çekilen büyük acı ve fedakarlıkların sonunda bu zihniyet yıkılmıştır.Artık siyah insanlar da her türlü hakka ve özgürlüğe sahiptir.Fakat içinizdeki bazı siyahlar hala kutuplaşmayı sürdürmek istemektedir.kendi mahallelerini kurarak,oralara kimseyi sokmayarak,kirli işler çevirerek....
- Neden kiliselerdeki gospel korolarında görev yapan siyah insanlardan da bahsetmiyorsunuz. demek ki bir şey herkese mal edilemez. istisnalar olabilir. her kötünün içinde az da olsa iyi vardır.
- Kendi içinizde yıkamadığınız bir imaj var. çoğunuz atalarınızdan kalma isyankar ruhlusunuz. artık tüm kötü şeylerin geride kaldığına inanmalı ve beyaz insanlara güvenmeyi öğrenmelisiniz. belki de düşünülenin tam tersine ırkçılığı sizler yapıyor,beyaz tenli insanları dışlıyorsunuzdur.

Bir Hayalim Var

   Martin Luther King   

    15 ocak 1929 & 4 nisan 1968   

 

“Bugün diyorum ki dostlarım, şu anın ve yarının getireceği güçlüklere ve engellemelere rağmen hala bir hayalim var benim. Amerikan Rüyası içinde derinden yer edinmiş bir hayal.
         
Bir hayalim var: Gün gelecek bu ulus, ayağa kalkıp kendi inancını gerçek anlamıyla yaşayacak;'Şunu kendinden menkul bir gerçek kabul ederiz ki, bütün insanlar eşit yaratılmıştır.'

Bir hayalim var: Gün gelecek eski kölelerin evlatlarıyla eski köle sahiplerinin evlatları,
Georgia’nın kızıl tepelerinde kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar.

Bir hayalim var: Gün gelecek, adaletsizliğin ve eziyetin sıcağıyla bunalıp
çölleşmiş olan Missisippi Eyaleti bile, bir özgürlük ve adalet vahasına dönüşecek.

Bir hayalim var: Gün gelecek dört küçük çocuğum, derilerinin rengine göre değil
karakterlerine göre değerlendirildikleri bir ülkede yaşayacaklar.

Bugün bir hayalim var!

Bir rüyam var: Gün gelecek ahlaksız ırkçılarıyla, "müdahale etme" ve "etkisiz hale getirme"
kelimelerini dilinden düşürmeyen valisiyle Alabama, işte tam orada Alabama'da, küçük siyah
oğlanlar ve kızlar; küçük beyaz oğlanlar ve beyaz kızlarla el ele tutuşma şansına sahip olacaklar.

Bugün bir hayalim var!

Bir hayalim var: Gün gelecek her vadi yüceltilecek, her tepe ve her dağ alçaltılacak, engebeli alanlar
engebesiz hale getirilecek ve eğri büğrü bölümler dümdüz olacak; Tanrı'nın zaferi ortaya çıkacak ve
bütün bedenler bunu birlikte izleyecekler."

 





 İnsanlar genellikle birbirlerinden nefret ederler çünkü birbirlerinden korkarlar; birbirlerinden korkarlar çünkü birbirlerini tanımazlar; birbirlerini tanımazlar çünkü iletişim kurmazlar; iletişim kurmazlar çünkü kendilerini sınıflara ayırmışlardır.
 
 

 
 



BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA:



13 Ocak 2014 Pazartesi

GÜVEN




...............Allah kendi evlatları gibi yetiştirmek üzere yarattığı ilk insanların mutlu olmaları için onlara her türlü imkanı fazlasıyla sağladı.Hiçbir eksikleri yoktu.onlarla eşsiz ve ebedi sevgisini paylaşmak için onları yarattı.ama sevgi karşılıklı olmalıdır değil mi?Allah atalarımızın kendisine tapmalarını ve sevgi göstermelerini emredebilirdi,ama bunun bir anlamı olmazdı.Allah Adem ve Havva'nın kendi özgür iradeleriyle kendisine bağlı olmalarını istiyordu.o yüzden Allah ilk atalarımızın kendisine olan sevgilerini göstermeleri için onlara şöyle bir fırsat tanıdı; İçinde bulundukları bahçenin tüm ağaçlarından yemeleri serbestti,ancak Allah'ın gösterdiği iyiyle kötüyü bilme ağacından yemeleri yasaklandı.Rab'bin buyruğu uyarınca kendisine olan sadakat ve sevgilerini göstermeleri ve de nefislerini kontrol etmeleri gerekecekti.aynı zamanda Allah ''yasaklanan meyveden yerseniz öleceksiniz (ölümlü olacaksınız) '' diye belirtti.
Bu denemeye ne gerek var? diye düşünebilirsiniz.denemenin amacı; esas ilk atalarımızın sevgilerini pekiştirmek ve yetkinleştirmekti.zira sevmenin alternatifi olmadıkça gerçek sevgiyi bulamayız.örneğin insan beşik kertmesi sonucunda biriyle evlenirse bir gün kendisine sormaz mı? ''acaba eşim özgür olsaydı beni mi seçerdi yoksa başka birini mi? '' Bunu neden sorardı; çünkü o evlilik sevgiye değil mecburiyete dayalı olarak kurulmuştu.anlaşılan şu ki seçme ya da deneme süreciyle karşı karşıya gelmemiş sadakat pek sevgi sayılmazdı.
Aslında ağzımızdan düşmeyen bir sözdür, ''Allah'ını seversen yapma'' bu sözcük anlamını yitirmiş de olsa (ağzımızda çok kolay söylenir bir hal alsa da) eğer Allah'ı seviyorsan ve sevgin yalan dolan,göstermelik bir sevgi değilse bunu yapmazsın.gösterdiğimiz sevginin samimi,gerçek,yürekten gelen bir sevgi olup olmadığı, o sevgi için ne yapıp ne yapmayacağımıza bağlıdır.Allah da Adem ve Havva döneminde bunu görmek istemişti.acaba O'nu, meraklarını yenip,onu kırmayacak ve o ağaca dokunmayacak kadar seviyorlar mıydı? yoksa yüce Allah bir meyve yüzünden o kadar çok sevdiği,kendisi için dünyayı yarattığı insandan neden uzaklaşsın. oysa ki Allah ,ilk atalarımızla paylaştığı sevgiyi daha da pekiştirmek için Adem ve Havva'nın kendisine olan sadakatlerini göstermeleri için onlara bir fırsat tanımaktaydı.çünkü gerçek sevgi ancak özgür seçime dayalı tercihlerimizde değer ve anlam kazanır.
Allah Adem ve Havva'dan sevgi ve sadakat isterken bunu özgür iradeleri ile isteyerek ve seçerek yapmaları ve göstermeleri için bir yol sağlamıştır. Bu çok basit bir ağaç ve onun meyvesiydi. başka türlü Rab onları sadece iyilik yapmaya programlanmış robotlar olarak da yaratabilirdi. fakat bunun hiçbir yararı olmazdı. Allah onlarla bir sevgi ilişkisi yaşamak istediği için onları tamamen özgür bırakmak durumundaydı. çünkü sevginin samimi olup olmadığının anlaşılması içn denenmesi şarttır. nitekim gerçekten seven,sadakatle sevmeyi seçendir.
Ne yazık ki atalarımız Allah'tan almış oldukları sevginin karşılığını veremediler. günün birinde yılan kılığına bürünmüş şeytan Adem ve Havva'nın karşısına çıktı. aralarındaki diyalog şöyleydi:
Yılan : ''Allah gerçekten, ''bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin dedi mi? '' diye sordu.
Kadın: ''Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz'' diye yanıtladı. '' Ama Allah, ''bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin,ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz'' dedi.
Yılan: ''Kesinlikle ölmezsiniz'' dedi. ''çünkü Allah biliyor ki,o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak,güçleneceksiniz,iyiyle kötüyü bilerek Allah gibi olacaksınız.''
Kadın ağacın güzel,meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü.Meyveyi koparıp yedi. yanındaki kocasına verdi,o da yedi.
Adem ve Havva bu şekilde ilk defa günaha düştüler. ne yazık ki bu eylem başta göründüğü gibi basit ve masum bir hata değildi. bu resmen bir isyandı.Aşık atmakdı. çünkü kendilerini Allah'ın seviyesine yükseltmek isteyerek onları yaratan ve şefkatiyle besleyen Allah'a karşı baş kaldırmışlardı. daha kötüsü ve en önemlisi Allah'ın yüce sevgisine ihanet etmişlerdi. sahip oldukları her şey Allah'ındı. o evlatlarına evrendeki en yüce ve en güzel yeri  bağışlamıştı.onlar ise tüm bu nimetleri bir anda yok sayıp Allah'ın eşsiz sevgisini ayaklaraltına aldılar ve çiğnediler.
Adem ve Havva günah işler işlemez Allah'ın daha önce söylediği gibi ölümlü kılındılar.Allah'la paylaştıkları eşsiz mutluluk bir anda bozuldu. artık masum ve kutsal değildiler. sonra Allah gelip onlarla yüzleşmek isteyince atalarımız günahlarını itiraf edip af dileyeceklerine birbirlerini suçlamaya başladılar. hatta Allah'ı bile suçlamaya kalkıştılar. bu defa sadece Allah ile araları değil, birbirleriyle olan ilişkileri ve sonra doğayla olan ilişkileri de bozuldu,Sonunda Allah onları kutsal huzurundan kovmak zorunda kaldı; çünkü kusursuz ve kutsal olan şefkatli Allah günaha bulaşmış insanlarla bir arada olamazdı. şeytan da kovularak bu olaydan payını aldı (onun hikayesi de başkadır.)
Böylece insan bugün dünyada gördüğümüz mutsuz,tadminsiz ve sefil haline geldi. başta yaptığı gibi günah işlemeye,Allah'ı kandırmaya,tövbe edip tekrar nefsinin peşinden koşup günah işlemeye devam etti. üstelik ölüm dünyaya geldi. Adem ve Havva'nın sevgileri gerçek ve sadakatleri tam olsaydı hiç ölümü tadmayacaklardı.Ve düzen başka bir şekilde,belki de sırf güzellikler üzerine kurulu kalacaktı.Cennet ve Cehennem olmayacaktı. isyanları yüzünden günahla beraber ölüm ve bir sınav egemenlik sürmeye başladı. ama en önemlisi, Adem ve Havva'nın Allah'la yaşadıkları mükemmel sevgi ilişkisi  Aden Bahçesi'nde sona ermiş oldu.
İnsanoğlu'nun ilk sınavında ve kaderinin değişmesinde rol oynayan bu meyveyi  yerken,  esasında her şeyin aklımıza gelmeyen pamuk ipliklerine bağlı olduğunu hatırlatan bu başlangıç hikayesi aklıma gelir.  Allah'ın her şeyi yaratırken o yüce sevgisini ve güvenini kullandığı da....


 
 


 


BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA:

7 Ocak 2014 Salı

AZRAİL KİMDEN KORKMUŞ Kİ





Bu satırları yazmadan önce gözüm izleyeceklerimin arasında bekleyen,başrolünü ''Naomı Watts'' ın oynadığı prenses Dıana'nın 1995-97 yılları arasında yaşadıklarını anlatan filmin dvd'sine takıldı.
Sonra aklıma şu geldi; ''Ölüm kimden vazgeçmiş,Azrail kimden korkmuş ki..''
Sonra da gözümün önünden sırayla ''vay be o da ölmüş'' diye vefatlarını şaşkınlıkla karşıladığımız ,hiç ölmeyecekmiş gibi gördüğümüz insanlar geçti.
Bir ''grip'' olunca kuzu kesilen bizler  nedense ''ölüm'' karşısında ''kim,ben mi,bana daha var'' edasıyla hep bildiğini okumaya devam eden de bizler...  :)
Hayatımızda devrim yaratmış,biz tanımadan yıllar yıllar önce ölmüş ama buluşları yaşamımızın vazgeçilmezi olmuş isimlerinden tutunda,sahnelerin tozunu atmış idoller,olimpiyatlarda en ağır halteri kaldırmış güçlü sporcular,koca bir ülkenin yani içinde yaşayan milyonlardan sorumlu siyasetçiler,dokunulamayan milletvekilleri,doksan dakika sahiplendiği bir çok hayatın hepsine bir anda veda eden sinema oyuncuları.........kimler,kimler yok artık.
Kime torpil geçilmiş,kim telefonla dayısına ''abi beni almaya geldi de senin çevren geniştir,bir ara yap'' diye bilmiştir.
- Ben milyonların sevgilisiyim.Arkamda milyonlar var.Çabuuuk geri dön ve sakın böyle cüretler gösterme bi'daha.
şeklinde çıkışa bilen olmuşmudur Azrail'e...
- Bak ben çok iyi şarkı söylerim.ama daha burada kontratını yeni yaptığım mekanlar,en az bir seneyi dolduracak kadar sahne programım var.
gibilerinden sıyrılmaya çalışanlar falan.... :)
Ne ün,ne pahalı takılar,ne face'nizdeki arkadaş listesi :)) , ne en iyi yaptığınız iş,ne anneniz,ne babanız v.b hiç kimse gitmenize engel olamıyor.Kimse onu vazgeçiremiyor.
Azrail'e canınızı alamaması için geçerli bir neden söyleyecek olan var mı?
Yada onu şaşırtıp kararsız kılabileceğiniz bir soru geliyor mu aklınıza? :) Bir düşünün...
Vay be kimler gitti.Düşünüyorum da....
Bir cenazede gözyaşı dökerken yaşadığımız o ürkünç ve üzücü atmosferden dolayı dünyanın en masum ve iyi insanı olmaya içten içe söz veririz.Ta ki oradan ayrılıp minübüse binene kadar :))
Sonra insani katılığımız yine beynimizi ve kalbimizi sarmaya başlar; ''en yakın mesafe söylenerek en uzak noktada inmek'' , ''elli lira üstünü benim diye cebe atmak'' gibi insani şeyler işte :)
Acaba öldükten sonra öbür tarafa gidildiğinde günahlar gösterilip hesap sorulurken; ''yapılan sidik yarışlarını,kimse görmeden yapılmaya çalışılanları'' gibi detaylar da yüzümüze vuralacak mı?
insanız biz yarım bir gülümsemeyle Azraile dönüp elimizle göstererek;
-Gereksiz hareketler işte
şeklinde suyuna gitme (arkadaş olma) çabasına da gireriz :))
Öldükten sonra üzerimizde hakkı olan insanları (toplum olarak yada kişisel) hatırlamayarak da ne kadar cesur olduğumuzu kanıtlarız.
''Şu bedenin ve şu kalbin hakkını vererek yaşamak, Onun tarafından bize verilen güzel ikramların,jestlerin farkına varıp teşekkür etmeyi bilerek yaşamak....''  okurken kolay gibi değil mi?
Ben ve en sevdiğim ailem bile canım köpeğim,kedim ve çok sevdiğim bu diyarlar bile yok olacak.Ne kadar imkansız gibi görünüyor oysa ne kadar kolay;belki yakın...
Benim sonuçta varacağım nokta;  öldükten sonra acı çekeceğini bilen bir insan olarak yaşıyorken ve kendini hep haklı sanıyorken (kime nerede ne yanlış yaptığını çok iyi bilen bir insan olarak)  her şeyin en iyisini yapan kişi olsan ne olur? Dünyadaki gücünü,forsunu iyi şeylerden yana kullanamadıktan sonra....
Satırlarıma çok sevdiğim,benim için çok anlamlı olan 1803'te Münih yakınlarındaki bir manastırda bulunmuş  200 kadar şiir ve şarkının esin kaynağı olduğu düşünülen (fortuna) Carmina Burana'nın sözleri ve seslendirilmesiyle son veriyorum.


Ey talih ay gibisin,
Değişkensin
Daima yükselen alçalansın

Menfur hayat.....
Önce zulmeder sonra teselli eder

Dilediği gibi...
Fakirliği......kudreti.....buz gibi eritir.

Ölüm korkunçsun ve boşsun.
Sen feleğin çarkısın

Sen hainsin ; mutluluk beyhude daima solan
Gölgeli....örtülü....

En sonunda bana da bulaştın.
Artık bu oyunda çıplak sırtımı teslim ediyorum kahpeliğine.

Ölüm beni sevmiyor
Sağlıkta....ve erdemde tesir ediyor,eziyor,daima esir alıyor

Tesir ediyor.... sağlıkta ve erdemde.
Tesir ediyor....eziyor...daima esir alıyor.

Şimdi bu saatte gecikmeksizin titreyen tellere vurun.
Çünkü ölüm en güçlü adamı yere serer.

Öyleyse herkes benimle birlikte ağlasın!
Şimdi bu saatte gecikmeksizin titreyen tellere vurun.

Çünkü ölüm en güçlü adamı yere serer.öyleyse herkes benimle birlikte ağlasın!
 
 






 

 
BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA: