Sayfa Görüntüleme Sayısı

26 Ocak 2015 Pazartesi

14 ŞUBAT 2015






14 şubat sevgililer gününü ticari amaçlı bir gün olarak görmüyorum. Bu günün anlamını içeren bir çok ürün mağaza vitrinlerinde yer alıp ticarete dökülsede ''sevgi'' kelimesini aynı günde bütün dünya'ya söyletmek için değer diye düşünüyorum.
Benim inanmadığım işin manevi kısmı. Yani bir günde üç farklı kişiyle sevgililer gününü kutlayanı duysam şaşırmam.

Benim yirmili yaşlarımda iletişime açık ve dönük ama hala dinleyecek ve keşif edecek çok şeyi olan insanların arasından flörtümü bulma şansım olurdu. Hiç bir flörtüme ''Aşkım'' demek için yada ''Seni Seviyorum'' demek için acele etmedim.Özellikle otuzlu yaşlarımdan itibaren yanılmadığımı da gördüm. Biz her şeyi tüketmiş ve hiç bir şeyden tadmin olmaz ve zevk almaz bir jenarasyon değildik. (1975) Birbirimize güvenimiz vardı.

 1990'dan itibaren;
-Teknolojinin gelişmesi
-Kişinin hayata bakış açısında aile eğitimi ve desteği almadan hayatının içinde yalnız bırakılması
-Bir bireyin yanlış yapma kredisinin neredeyse özgür bir kotaya yaklaşmasına göz yumulması;

Mutluluğu bir türlü bulamayan,hissedemeyen,değer bilmeyen,kendini ulaşılmaz bir noktaya koyan ve o noktada yalnız kalacağı gerçeğinin farkında olamayacak kadar aileleri tarafından  cahil bırakılan ve de şımartılan bir neslin geleceği korkusu yaratmıştı.
Gelinilen nokta aşikar ortada gözükmekte. Ve o yıllardan bu yıllara kadar gördüğüm değişim beni fevkalade şaşırtmakta. Hep sorguladığım şey; kendi nesline düşman olan bir ırk haline nasıl gelindiğidir.Ayrıca daha ne kadar her şey kötüleşebilir diye düşünüyorum,aklım almıyor.

Bütün güzel şeylerin bir isimde,bir etikette,bir günde karşımıza çıkıyor diye yaşanması inanın beni üzüyor. Bir formalite gibi geliyor bana...Sanki bu işler o merasimler olmadan olmuyormuş gibi.

Bu kötü hisleri ve günleri yaşamamızın tek nedeni; insan beyni ve kalbidir. Beynimize hakim olamamamız,kalbimizin sesini dinlemediğimizdendir.İçlerini güzel şeylerle dolduramadığımızdandır.
Eşleri yada flörtleri tarafından öldürülen insanlar...Sayısı çok çok fazla.Neden aşırı sevgiden mi? Sevgisizlikten mi? Yoksa sevdiğini sanmaktan mı? Bence esasında bu olaylar yüzünden ''sevgililer günü'' kutlanmamalı yas tutulmalıdır. Ta ki insanlar sevdiklerini öldürmeyene kadar.

Sosyalleşmek,tanışmak,fikir ve duygu alışverişi yapmak her bireyin hakkı.Bu çok normal. Ama yukarıda sadece bir kaçını sayabildiğim nedenlerden dolayı kendi hayatını olduğu gibi başkasının hayatını da olumsuz etkilemek kimsenin hakkı olamaz. Her bireyin kendini kendince haklı nedenlerden dışa kapaması büyük bir mutsuzluk zincirine neden oluyor görüyorum.
''Güvenin azalıp'' , ''ben her şeyi bilirim'' in artması bence sevgili olamamanın ve mutluluğu bulamamanın başlıca iki nedeni.

Her güzel ve duygusal kutlama, yaraların sarılması ve bir tamirat için,vesile olsun isterim.
İnsanlar göz göze gelmekten, bir şeyler konuşmaktan çekinmesinler. Ve çok iyi eğitilsinler ki (her şeyin bilincinde olsunlar ki) sağlıklı bir ilişkileri, güzel işleri ve hayatları olsun.
Hiç kimse bilgeliğini,maddi gücünü başka bir insanı ezmek için kullanmasın isterim.Onları paylaşsınlar ki hayatı ve bu dünyayı güzelleştirebilelim. Ve o güzellikleri devam ettirebilecek bilinçli ve güzel kalpli nesiller ortaya çıkaralım.
Olur mu olmaz mı bilemiyorum.Olmaz demeye dilim varmıyor. Gördüklerim ümitlerimi yıkıyor.
Her günü bayram gibi kutlamak.Her günü sevgililer günü gibi yaşamak ister miydin? Evet bu satırları okuyan sen... Yoksa her şey çok doğru ve düzgünmüş gibi yaşamak daha mı çok işine gelirdi?
Dilerim bloğumda yazdıklarımı okuyan sevgili takipçileri yani sizleri, biraz olsun şu yazdığım bir kaç satırla insanlık adına güzel şeyler yapmaya heveslendirebilmişimdir.
''Bir tür güzel bir şeyler yaptım.''  eylemeni aklınıza getirebilmişimdir.

Herkesin birbirine kalpten ''Bir Şans'' verdiği güzel günleri görmek dileğiyle...


















www.burakkirmizituna.com




BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA:






2 Ocak 2015 Cuma

KOMİK



Bu gün sizlere karşılaştığım bir kaç komik durumu anlatacağım. Dilerim benim gülümsediğim kadar siz de gülersiniz.

İnsanlar öyle detayları, kendilerine sorun yapıyor ve hayatlarının vazgeçilmez bir parçası kılıyorlar ki; ekonomik durumu herkesin aynı olmayabilir.Aşikar ortada zaten.Ama bundan utanılacak bir şey olmalı mıdır? Kimisi giyeceklerin orjinalini giyer, kimisi taklidini. Kimisi et yer, kimisi sadece çorba içebilir. Her neyse, yolum çok uygun fiyatlı bir markete düştü.Ordan içecek falan almıştım.Kasa sırasına girdim.Önümdeki gayet düzgün giyimli,bakımlı,full aksesuar takılı :) bir teyze yüklü bir alışveriş yapmıştı.Ödemesini yaptı sonra büyük bir torbanın içinden bir sürü torbalar çıkardı ve aldıklarını onların içine koymaya başladı. Torbaların üzerindeki markalar: ''Migros'' ''Macro Center''....:))
Ne olmuş oldu; teyze oralardan alış veriş yapmış oldu. Ve havasından bir şey eksilmemiş oldu.Bu gerçeği sıradaki bir kaç kişi ve kasiyer biliyor olmuş oldu.Biz önemli değildik. Onun için; muhiti,komşuları ve toplumun onu markalarıyla konumlandırması önemliydi ;)

Yada cebinde doğru düzgün parası yoktur.Borcu harcı vardır. Ekonomik olarak dibe vurmuştur.Ama onun için bu öyle zordur ki; bu güne kadar yarıştığı bilmem kim beyin karısının yüzüne nasıl bakacak, nasıl onlarla kahve içmeye gidecektir.Avm'nin birindeyim.Dükkanlara baka baka dolaşıyorum.Birden yanımdan hızlı adımlarla alımlı bir bayan geçti.Ellerinde ''versace'' ''gucci'' ''beymen'' ''vakko'' torbaları vardı.Az ileride bir dükkanın vitrinine bakmak üzere durdu.Tam arkasını döndü, adamın biri bir omuz koydu kadına.Elindeki iki torba yere düştü.İçinden bir su şişesi ile bir sürü gazete ve kıvrılıp bükülmüş kağıtlar yerlere saçıldı. Bunları görünce diğer iki torbada ne var merak etmedim değil doğrusu. Keşke ünlü markaların torbalarına ıvır zıvır koyup büyük avm'lerde boy göstererek ekonomik durumlar düzelebilse. :)

Yıllardır dikkat ettiğim bir konu da yılbaşlarında noel baba olan animatörler olmuştur. Bu arkadaşlar ekmek parası için soğukda,karda kışda çeşitli mekanların önünde satışı canlandırma amaçlı dururlar. Onlara elbette bir lafım yok. Benim söyleyeceklerim onları görevlendiren animasyon şirketlerine: Yahu hiç mi noel baba görmediniz. Elli kilo noel baba olur mu hiç. ikincisi noel baba elinde sigara ''geç abla geç yılbaşı donları iki lira'' der mi. Noel baba rugan ayakkabı giyer mi. Noel baba kılığındaki arkadaşın çenesine bir avuç pamuk koyarak altındaki kirli sakalının gözükmesine neden sebep olunur. İki noel baba dükkanın önünde karşılıklı kolbastı oynar mı be.  Bizde bu yabancı hayal kahramanlarını canlandırma ve kostümleme sorunu var. Biri ''tweety kostümü giyer kuşun bir gözü aya biri yere bakar'' ''batman kostümü giyerler yarasa mı karga mı anlayamazsın'' geçen yine bir Ninja kaplumbağa gördüm yeminle evdeki pilav tenceresini almış üstünü kumaşla kaplamışlar.(kaplayamamışlar) adamın sırtında tencerenin sapı gözüküyordu. :)) Hesapta kaplumbağanın kabuğu. Gözünede dandik bir yılbaşı maskesi takmışlar....elinede tahtadan bir kılıç, al sana Ninja kaplumbağa. Ama bir ''gazman'' ol desen. Hakkıyla kostümünden, karakteristik mimiklerine kadar canlandırırlar. Çünkü bakış açımız ''yakıştırmamız'' olmuştur. Bir yabancı hayali süper kahramanı hiç bir zaman ezik göremezsiniz.Kendiyle dalga geçilecek hikayelerin içinde yer almaz ve hep o galip gelir.Esasında mevzu her yerde halka yakın,halkın içinden bir kahramandır. Ama bizdeki süper kahramanlar hep halkın içinde kalarak farklılık gösterir. :))

Bir yılbaşı çekilişi macerası yaşamıştım. O zamanlarda bir kuruluşta görev yaparken departman olarak aramızda yılbaşı çekilişi düzenlemiştik. Çok sevdiğimiz ve bizi evlerimize bırakan servis şoförü Hüseyin abimiz vardı.Onu da kattık bu çekilişe.Benim çok iyi anlaştığım bir arkadaşımı çekiliş hileleriyle kendime çıkardım.Çünkü diğerleriyle pek aram yoktu.Onlara bir şeyler almak içimden gelmiyordu.Gülnur diye bir kıza da servis şoförü Hüseyin abi çıkmıştı.Neyse ben hediyemi seçmiştim.Benim arkadaş ''İndiana Jones''un fanatiğiydi.Uzunca bir süre onun fötr şapkasını aradığını ve sonunda da bulduğunu biliyordum.Ben de ona İ.Jones'un kullandığı kırbacı almaya karar verdim.Altından girdim üstünden çıktım ona yakın bir kırbaç buldum.Yılbaşının bir gün öncesi iş çıkışı iş yerine yakın bir cafede hediyeleri vermek üzere toplandık.Yaklaşık on kişi falandık.Bir masanın üzerinde hediyelerimiz duruyordu.Hediyelerin üzerinde de alacak kişilerin isimleri yazıyordu.Bir şeyler içildi ve depertman müdürünün konuşmasından sonra hediyeler sahiplerini buldu.Sıra Hüseyin Abi'nin hediyesine geldi.Herkes aldığı hediyeyi açıyordu.Hüseyin abi gülerek, keyifle hediye ambalajını parçalamaya başladı.Elinde en son kalan bir kırbaç olmuştu.Bir kahkaha tufanı koptu.Adam kıpkırmızı,Gülnur kıpkırmızı...E peki benim arkadaşın hediyesi ne çıkacaktı? Hemen ona adının yazdığı paketi açmasını söyledim.Açtı; kırmızı bir bayan iç çamaşırı çıktı paketten.Hediyeler karışmıştı.Kahkahalar arasında Hüseyin Abi'ye çıkan hediyenin benim arkadaşıma aldığım hediye olduğunu açıkladım.Hikayesini de anlattım.Kırmızı iç çamaşırlı hediyeyi de bir erkek arkadaşın uzun zamandır hoşlandığı ama bir türlü açılamadığı bir bayan çalışma arkadaşına aldığını öğrendik.

Yıllardır toplu taşıma araçlarında meşhur bir bayan kokusu boy gösteriyor: ''Candy''. Bu koku neden tutulmuştu? Erkekler bu kokuya bayılıyor muydu? Merak etmekteyim. Ben şahsen bu kokuyu algıladığımda boğazım yanıyor,gözlerim kızarıyor,geçici hafıza kaybı yaşıyor,eşşek gibi anırmaya başlıyordum.  Bence bu kokunun bir erkeği cezbetmesi imkansızdı. İmha etmesi daha mümkündü. Bütün ergenler bu kokuyu kullanıyordu. Bütün ortadirek ailelerin kız evlatları bu kokuyu  sürüyordu. Açık parfümerilerde bu koku yok satıyordu. Orjinaliyse var mı? Bilmiyorum. Pek de bilmek istemiyorum. Aslında pahalı ve popüler parfümlerin de çoğu baymıyor değil.Çünkü çok sıkınca daha güzel kokacak ve hiç çıkmayacak algısı var. Ne yazık ki kişisel kokuları şikayet edebileceğimiz bir kurum yok :))

Facebook'taki gizli online'lar. Chat kısmında offline gözüküp her daim facebook ile yaşayan kesim. :) Yani facebook'ta online olmak sizin herkese cevap yetiştirmek zorunda olduğunuzu göstermez.Gönül rahatlığıyla gözükebilirsiniz. Hee, ''bu ayrı bir ulaşılmazlık katıyor bana'' yada ''öyle sık sık muhatap olamazsınız benimle'' veyahut ''beni öyle face'de falan göremezsiniz'' imajı çizdiğinizi düşünüyorsanız, yenmiyor bilin. Çünkü offline'ken bir şeyler paylaşıyorsunuz, o zaman zaten sayfa başında olduğunuz anlaşılıyor. :)

''Müşteri Her Zaman Haklıdır.'' Tüketici Haklarında neler var doğrusu incelemedim.Beni ilgilendiren ilk etapta manevi haklar aslında. Ben bir müşteri olarak bize bu hakkı kimin verdiğini merak ediyorum.Çalışan bize bu hakkı veriyor mu? Onun her zaman çenesini kapayabileceğimize, onu paramızla dövebileceğimize, egomuzun altında onu ezebileceğimize ve de günün stresini üzerinde atabileceğimize izin veriyor mu? Heee tabi ya bu izni iş yeri veriyor. Daha çok müşteri, daha çok para....
''Sizin ve kendim için her şeyi yapmaya hazır asgari ücretle tuttuğum insanlar burada buyrun,buyrun efenim bu fırsatı kaçırmayın'' :))
Çalışan zaten o iş yerinde çalışarak her türlü şeyi kabullenmiş oluyor. ''Girmeseydin kardeşim, çık git işine gelmiyorsa'' ;)

Avm tuvaletlerinde ayak yıkayanlar, çekinmeden sümkürenler, tuvalet sifonu çekmiyenler, mağazalarda kabinlere çöplerini bırakanlar, züccaciye mağazalarındaki bardak reyonlarındaki bardak içlerine kabuklu yemiş pisliğiyle dolduranlar, fastfood kuyruklarında yumruk yumruğa sıra kavgası yapanlar, public alanlarda ayakkabısını çıkarıp ayağını uzatarak oturanlar, elindeki bilette koltuk numarası olmasına rağmen sinemada hala perdeyi en düzgün gören koltuğun kendisine ait olduğunu savunanlar, sırt sırta konumlu bir sandalyeyi taaak diye çekerek arka sandalyede oturan birinin 9.8'lik bir deprem yaşamasına neden olanlar,metrolardaki engelliler için konulmuş asansörlere engellileri görmezden gelerek ilk ben bineceğim sevdasında olanlar, oralarada gitmek istiyorsunuz değil mi? İngiltere, Fransa, Kanada.... He he :)

Yılbaşı ve Sevgililer günündeki alışveriş çılgınlığı kendime ''Geçim sıkıntısı ve işsizlik çeken bir toplum, bu günlere, bu kadar çok ve hırsla para akıtabilir mi? '' diye sormama neden oluyor.

Bir bayan elinde yedi-sekiz tane fotoğraf. Ve yedi-sekiz tane çerçeveyi reyondan alarak ve de resimleri değiştire değiştire tek tek çerçevelere koyarak deniyor. Ve de beğenmiyor. Şansını ve bol  zamanını başka bir dükkanda kullanmak üzere devam ediyor.

Tuvalette pisuvar'ın önündeyim.Tuvalet full çekiyor. Bir tek boy özürlüler,boyu kısa olanlar için konulmuş pisuvar boş. Abi 1.90'lık adam nasıl 1.50 oldu görmüş oldum.Herif öyle bir sıkışmış ki dizlerinin üzerine çöküp oraya işedi ya. Yüzündeki ifadeyi bir görmeliydiniz. Yok utanç ifadesi değil, rahatlama ifadesi :))

Son olarak Kırmızı'nın uğruna ve kuş pisliğinin bereketine inanmanın bize bir faydası olmayacağını hatırlatıyorum ve değerli zamanınızı bu satırlara da ayırdığınız için teşekkür ediyorum.




 

 

 

 

 

 

 www.burakkirmizituna.com 

 

 

 


BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA: