Ölüm
ne kolaydı. Hayat ne tuhaftı. Bizler, en sevdiklerini elleriyle toprağa koyan
ya da koyacak olan bizler, bir insanın küçük bir çantayı alıp, ahşap bir kapıyı
açıp gidişiyle ne kolay sarsılıyorduk,yıkılıyorduk.
Bu
düşüncelerle geldim kendime. O balık kaç gündür orada salınıyordu, bunu
düşündüm. Diğer balıklar bundan psikolojik olarak etkilenmiş olabilir miydi, bu
nasıl bilinebilirdi, bu gibi şeylere kafa yordum.
Onun
gidişinin acısı yavaş yavaş hafifliyor olacak ki; balığın üzerine sifonu
çektikten sonra dedim ki kendime; ‘’belki artık daha mutlu olur, belki artık
daha mutlu olurum’’ Pencereden salona ışık vuruyormuş, güzel bir ışık. Dışarısı
da sıcaktı. Çıkıp sahilde bir mekanda oturup bir iki bira içebilirdim. Belkide
hayatımı değiştirecek bir şeyler bekliyordu beni dışarıda.
Aşk yok
etmek midir bilmiyorum ama yoku aşk edemiyormuşsun, onu anladım. Ama aşk acısı
edebiliyormuşsun… O acı (yara) da zamana yenik düşüp geçip gidiyor.
Kapıyı
açtım, dışarı çıktım.
BÖLÜM:
2
Artık
kimsenin görmediği, kimsenin duymadığı biriydim, sessizlikten ibarettim. Bir kişi,
sadece bir kişi görmüyor diye ‘’yok’’ olabilir çünkü.
Bir
kişi duymuyor diye lal olabilir dili insanın.
Başkalarınca görülmenin ya da duyulmanın
önemini yitirdiği anlar vardır. Umurda
olunulmadığı anlar. O, duyularıyla redederken seni, sen bütün bir dünyayı yok
sayarsın.
Böyledir.
O,
seni; Sen dünyayı….
Bazen
hayat sadece O’ndan ibarettir.
O gider ve hayat biter. Yok saydığın dünya da
sona erer.
BÖLÜM:
3
Geçmişte
bana ait olan kalpleri biriktirmişim kendimde. Duygusallaştıkça aralarından
birini seçiyorum ve o anı öylece tüketiyorum. Gülümsediğim anılara, hele bir de
canımı yakmışsa, gözyaşımı da ekleyerek tüketiyorum.
İçlerinde
bir tek seni bulamadım.
Sen
neden onlar ile bir arada değilsin?
Sanırım
ben en çok seni sevmişim. Ve sanırım, hala senden vazgeçemediğimi fark ettim.
Lütfen kimse kızmasın, ondan daha çok beni sevecek birisi, her şeyden önce onun
gibi beni bırakıp gitmeyecek birisi hayatıma girene kadar o benim ne yazık ki
vazgeçilmezim olarak kalacak. Bütün yanlışlarına rağmen…Bu yüzden de içlerinde
yer almayan senin aşkını bulamadım.
Sırf
bu yüzden senden bana kalan bu aşk için teşekkür ederim.
BÖLÜM:
4
Hani
sen bana ‘’Seni gördüğümde hiçbir şey hissetmedim.’’ Dedin ya.
Yalan
söyledin.
İlk
defa yalanını sevdim.
Gurur
taşıyanlardanım ya, sana ‘’ben de’’ dedim.
Bu
yüzden ilk defa kendime olan güvenimi yitirdim. Bu yalan bizi avutur sayıp
vedalaştık sevgilim. Ama sen ve ben güzel sevdik birbirimizi.
BÖLÜM:
5
Aşk
hakkında öyle deneyimler kazanıyor ki insan, ilk anda bir kadının suratına
bakınca bir diğerinden farkı yok sanıyor. İşte bu anda da o hayat tecrübeleri
devreye giriyor. Pirincin içinden taşları ayıklamak gibi. Bul bulabilirsen;
ayıkla pirincin taşını. Ama artık üretim öyle kötü ki (ailelerin
yetiştiremediklerinden bahsediyorum). Hiç pilav göresim gelmiyor. Yeni nesil
hatunların, ailelerinin ve çevrelerindeki ağzı açık ayran budalası gibi dolaşan
erkek tayfasının dolduruşlarıyla girdikleri
havalarda nefes almam zorlaşıyor. Zamanla onlar büyüdükçe sorunları da büyüyor.
Ve sorunlular, sorunlu insanlar yetiştirmekte kusursuzlaşıyor. Zincir uzuyor,
uzuyor. Etrafa mutuzluk saçan insanlar çoğalıyor. Güvensiz, aşka inançsız…
Sosyal yaşamlarda ve ikili ilişkilerdeki başarısızlık ‘’Aşk’’ın adını kötüye
çıkarıyor. ‘’Aşk’’ yalan ‘’Sevgi’’ yok deniyor falan… Esasında duygusal
ilişkilerde yaşanan hüsranlar ‘’kadın’’ kaynaklı değil ‘’insan’’ kaynaklı olarak
karşımıza çıkıyor. Ancak aşk mevzusu iki farklı cins arasında yaşandığı için
yorumlar ve yanlışlar cinsiyete göre
yapılıyor,değerlendiriliyor.
Bir
aşk bitiyor,acısı çekiliyor. İnsanın tabiatı bu, dönüyor dolaşıyor kalp ve
beyin yine karşı cinsle meşgul olmaya başlıyor. Fakat yine doğru sandığı yanlış
çıkıyor. Etrafta yanlış çok olunca yanlış yapmak da kaçınılmaz oluyor elbette. Hatta üç yanlış bir doğruyu götürüyor ya (onun
da beynini yıkıyorlar,kalbini katılaştırıyorlar.) doğru kalmıyor. Koluna girip
götürüyorlar. Doğru gidiyor.
Olan
bir adama oldu şimdi ondan bahsedelim. Tabi bu o ender bulunan kadınlardan
birinin de başına gelebilir. Karamsarlık
ve mutsuzluk ve de vazgeçiş sarmaya başlıyor adamın beyninin sol tarafını.
Sonra halsiz ve ümitsiz bırakıyor onu. Sonra felç kalıyor. Hep bir yanı eksik,
hep bir şeyler eksik… Neden mi? Karşısındaki insanı sevdi diye, Ona iyi davrandi
diye, Onu mutlu etmeye çalıştı diye, Ona güzel sözler söyledi diye, Onunla gülmek
istedi,onunla güne uyanmak istedi diye, Onu el üstünde tuttu diye…Nasıl? Güzel
değil mi? Hak etmiş adam ayrılığı. Kadında hak ettiğini vermiş ona. Ağlamayı,
yalnız kalmayı, kandırılmayı hak etmiş. Bir kadının tiyatrosunda oynatılmış
sonra da kovulmuş.Bu durumlarda en zararlısı da nedir biliyor musunuz: böyle
bir insana hala aşık olmak, tutkulu kalmak. Onun en derinde yarattığı aşk
acısını çekmeye mecbur bırakılmak. Kopamamak. Unutamamak.
Offff
ne kadar klasik değil mi? Bunlar herkese oluyor…Alışıksınız bunlara…Sizin için
düzen bu, hayat bu…
Uyanın
be! Hayatın içine eden sizsiniz, kendiniz. Her şeyi kendi ellerinizle berbat
eden sizsiniz. Kendinizi koyduğunuz ulaşılmazlık noktasından kaç kişiyi daha aşağı
tekrar tekrar bırakacaksınız. Vardığınız sağlıksız, hiçbir nedene dayanmayan
sonuçlarla kaç kişiyi daha kendiniz gibi mutsuz edeceksiniz. Hiçbir nedene, hiçbir
şeyin arkasına sığınamazsınız çünkü aşk şeffaftır. Onun için iyi-kötü ne
yaparsanız ortaya yansır. Aşk nettir. Paranın, birbirimize ısınamadıkların,
sevgimiz ve saygımız eskisi gibi değillerin,….v.b…v.b …v.b hiç bir şeyi bahane etmeyin. Bir zamanlar aşk’la
adlandırdığınız insanı böyle kötüleyerek, bir zamanlar kendinizi ve
karşınızdakini kandırdığınızın ispatını yapmış olursunuz esasında… Bir kimse
size kötü söz söylemiyorsa, yalan söylemiyorsa, sizinle kavga etmiyor, şiddet
uygulamıyorsa, şevkatli ve iyi bir insansa hangi sebep kolay vazgeçişlere
geçerli bir cevap olabilir.
Adam
soruyor bak: ‘’Peki sen neden gittin sevgilim? Neden beter birini
bana tercih ettin. Seni başkalarına doğru itecek ne yaptım?’’
Kadın
duyuyor bak: Bir şey diyemeden arkasını
dönüp gidiyor.
BÖLÜM:
6 FİNAL
Bir elmanın değil bir günahın iki
yarısıydık biz, gün’ü sendin, ah’ı ben, birleşemedik. Ne bir günah olabildik ne
bir gün, ah diyebildik. Uzaklardan bakıp birbirimize iç çektik, olmayanla
yetindik. Şimdi sen hiç gelmeyecek güzel günlere olan inancım, doğmayacak
çocuklarımın annesi, yazılmamış bir romanın hiç görünmeyen karakterisin. Sen,
olmayacak dualarımın en derinden gelen amin’isin. Yazarak sileceğim seni,
yaşayarak yok edeceğim.Biteceksin…