Sayfa Görüntüleme Sayısı

17 Eylül 2021 Cuma

YOLU YATAKTAN GEÇEN ŞARKILAR


 


Gün geçmiyor ki memlekette yeni ve saçma bir tartışma açılmasın… Cumhurbaşkanı, geçenlerde tuhaf bir laf etti: “Açıkçası sigara ve alkol gibi bağımlılığa yol açan şiir, roman, film gibi büyük finans yönünün arkasında yattığını görüyoruz.” Cümlenin gidişatı ve bir şey anlatmaması bir yana, içeriği de tartışmalı. Söyleyenin, kitap okuyanları (en az sigarayı içenler kadar) sevmediği aşikâr. Sadece kitap değil, resim, heykel, tiyatro, film ve müzik de işin içinde. Nefretini zaman zaman ortaya çıkarıyor. Henüz kitapları (imha ettiği sigara paketleri ya da yıktırdığı heykeller gibi) ortadan kaldırma faslına başlamadı. Şimdilik sadece yasaklıyor ama bu, imha etmeyeceği anlamına gelmiyor. Gün gelecek, kitaplar yeniden yakılacak bu ülkede. Temennimiz, o gün gelmeden onları yakma niyetinde olan(lar)ın gitmesi.


İcraat sadece cumhurbaşkanına ait değil elbette… Avanesi de altta kalmıyor: Yolundan gidiyor ve durup durup şiire, romana, heykele, müziğe laf atıyor. En yakın örnek, dün Diyanet’in verdiği fetva: “Kuran ve sünnette, müzikle meşgul olmanın, müzik dinlemenin mutlak anlamda günah olduğunu gösteren deliller bulunmamaktadır. Bu itibarla, dinimizin temel inanç, amel ve ahlak ilkelerine aykırı olmayan, haramların işlenmesine sebep olmayan müzik türlerini dinlemekte dinen bir sakınca yoktur. Ancak cinsel arzuları tahrik eden ifade ve tasvirleri içeren, haramları güzel gösteren müzikleri yapmak ve dinlemek ise günahtır.” Burada insanın aklına şu soru geliyor: Hangi şarkı cinsel arzuları tahrik eder ya da haramı güzel gösterir?

Yıllar önce Express için bir yazı yazmış ve bu yazıyı, küçük değişikliklerle “Pop Dedik / Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği” (İletişim Yayınları, 2006) adlı kitabıma almıştım. Bugün yazsam bambaşka bir yazı çıkar belki ama madem laf yine dönüp dolaşıp “günahkâr” şarkılara geldi, küçük müdahalelerle yeniden ortaya çıkartayım bu “eski” yazıyı. Eski dediğime bakmayın, tartışmalar her zaman ve hep aynı bu memlekette!

Şunu unutmayalım: Olay, bir dil sürçmesinden ibaret değil. Adım atıldığı anda gerisi gelir. Tahrik eden şarkılar, günahkâr şarkılar, haramı makul kılan şarkılar diye diye ilerlenir ve bu adımlar atılmaya başlandığı an sonuna kadar gidilir. Giderek bütün şarkılardan bir “mânâ” çıkarmaya başlar “yetkili”ler ve tek tek hepsi yasaklanır. Daha önce bunu gördük. “Yeni” Türkiye dedikleri, eskiden çok farklı değil.

Sözü uzatmayayım, on yıl öncesine ışınlanayım. Buyurun, o dönemki bakışımla yazdığım “günahkâr” yazı…

Sevişmek İbadettir: Yolu yataktan geçen şarkılar…

Türküler hepsine parmak ısırtır ama pop ve rock tarihimiz “ayıp” şarkılarla dolu. Barış Manço, en çoçuksu şarkısı “Arkadaşım Eşek”te “Kuzulara oğlaklar sevişiyor mu?” diye sorar örneğin. Orhan Gencebay, “Ya Evde Yoksan”da temennisini dile getirir: “Sabahlara kadar içsek, sevişsek”… Levent Yüksel’in “Med Cezir”inde “Yetmiyor, sevişmeler yetmiyor” sözlerine rastlarız; Mikelam’ın “Terle”si ise başlı başına erotizm şaheseridir. Duman şarkısı “Oje”, şahane bir “ayak güzellemesi”. Erkut Taçkın’ın “Beyaz Ev”inde geçen “o en derin haz” nedir bilinmez ama Yeşim Salkım, “Son Sigara”da şunu söyler: “Hafifledi ellerim / Vücudumdaki yerin / Başının izi yoktu / Başlamıştı ayrılık…” Sertab Erener’in ilk albümündeki “Ateşle Barut”ta da şu sözler var: “Bir dokunursan / Ellerin mızrap olur / Bedenim saz…” Aylin Aslım’ın yeniden söylediği “Ben Kalendermeşrebim” ise, söylemeye gerek yok, tüm kantolar gibi “hafifmeşrep”.

Sevişmeye TRT sansürü

Eurovision tarihimiz, 1975’te “sevişmeli” bir şarkıyla açılır. Semiha Yankı’nın basma entariyle Avrupa kapılarına dayandığı “Seninle Bir Dakika”nın sözleri Hikmet Münir Ebcioğlu’na aittir: “Sevmek bir ömür sürer / Sevişmek bir dakika.” Ondan bir yıl önce yapılan ve Eurovision provası da diyebileceğimiz Topluiğne Şarkı Yarışması’nı kazanan Erol Tanır (Şemi Diriker) bestesi “Unutama Beni”, bir beddua şarkısıdır: “Sevişirken, öpüşürken / Yapayalnız dolaşırken / Unutmaya çalışırken / Unutama beni…” Daha öncesine baktığımızda, “Kumru gibi sevişirdik / Seninle biz sevgilim” gibi şarkılara rastlamak mümkün. Kâmuran Akkor’un seslendirdiği “Sen Başkasın” adlı bu şarkının sözleri Sezen Cumhur Önal’a ait.

1970’li yıllar, “sevişmek” fiilinin henüz ayıp karşılanmadığı yıllar. “Benim gönlüm sarhoştur yıldızların altında / Sevişmek ah ne hoştur yıldızların altında” gibi şarkılar her yerde alenen söyleniyor. Ancak TRT’nin katı denetim mekanizmasını unutmamak gerek tabii. “Sevişmek” fiili ve onu çağrıştıran sözcükler bugün “ayıp” sayılıyorsa, bunda TRT’nin emeği büyük. 2005 yılında kaybettiğimiz Hulki Saner, kendisiyle yaptığımız bir söyleşide, Emel Sayın’ın seslendirdiği “Rüyalar Gerçek Olsa”nın yasaklanma hikâyesini anlatmıştı: Şarkının içinde geçen “o incecik beline sarılarak yürürdüm” sözüne takılmış TRT denetleyicileri ve bunu müstehcen bulmuşlar. Nereden nereye!

“Arkadaşımın Aşkısın”dan “Arkadaşımın Dalgasısın”a, oradan “Seviş Arkadaşımla”ya geçene kadar çok yol kat edildi aslında. Juanito’nun şarkısı, malûm, masum bir aşkı anlatır. “Arkadaşımın Dalgasısın”, Öztürk Serengil’in bu şarkıyla inceden dalgasını geçtiği bir tornistan şarkıdır; pek masum sayılmaz. Sonuncusu ise Rober Hatemo’nun “Esmer” albümünden: “Ah inanmazdım inan / Gelip birisi söylese / İhtimal bile vermezdim / Böyle bir şeye // Birisi sevgilim, birisi arkadaşım” diye başlıyor, “Şimdi sen beni unut / Seviş arkadaşımla” diye devam ediyor! Hazin bir aldatma hikâyesi bu, ancak ifade edilişi kötü; yine de ‘90’ların pop ortamını iyi örnekliyor. “Sevişmek” fiilinin giderek masumiyetini yitirdiği yıllar bunlar. Olayın şarkılara yansıması da haliyle daha dangıl dungul oluyor.

Salla, gül memeler çağlasın

Tarkan’ın seslendirdiği “Seviş Benimle”, bu anlamda bir devrim; ebeveynlerin yanında dinlenmesi sakıncalı bir “aşk” şarkısı: “Seviş benimle / Çıkar ateşten elbiseni / Bir tek çıplaklığın kalsın / Ateşten de sıcak / Ay odada şimdi / Ay yatakta / Ay içindeyken daha çıplak görünüyorsun // Kendini ver bana / Nasıl da büyür bedenin gecenin içinde / Sen sen değilsin artık / Hadi konuş benimle / Utanmak istiyorum sözlerinden / Seviş benimle, savaş benimle / Karışalım birbirimize / Hiç nokta koyma geceye / Dur yok, durak yok…” Şarkının sözlerini Leyla Tuna yazmış; “Sınırsız ol, yasaksız ol” ya da “Bir yılan kadar soğuk ve kıvrak / Bir yalan kadar çekici ve ürkütücü olmalısın” sözleri de bu şarkıdan. “Seviş Benimle”, Tarkan’ın 1994 yazında fırtınalar kopartan albümü “A’acayipsin”de yer alıyordu. Albümün açılış şarkısı, Sezen Aksu imzası taşıyan “Hepsi Senin Mi?”

Aynı minvalde bir başka Sezen Aksu şarkısı, “Seni Yerler”. Aksu kendisi seslendiriyor şarkıyı ve “mahalleye” gelen bir yakışıklının çevresinde kopan fırtınaları anlatıyor: “Ben sokak kedisi gibi sürtünüp yerde / Komşunun kızı kampta, sporda, stepte / Terzi Mukadder satıp savdı malı mülkü / Gizlisi saklısı kalmadı, topumuz niyette…” Niyetin ne olduğu belli! Nitekim “ye çıtır çıtır” sözleri, az sonra karşımıza çıkacak. “Çıtır çıtır” meselesi, Sibel Tüzün’ün söylediği (yine Sezen Aksu’nun yazdığı) “Kaçın Kurası”nda da var: “Gönül gözüm kapalı / Bilerek sana yazılıyorum / A penceresi aralı / Her yerine bayılıyorum // Yavrum baban nereli / Nereden bu kaşın gözün temeli / Sana neler demeli / Ay, seni çıtır çıtır yemeli…” Bu şarkının nakaratını da anımsayalım: “Aman bize nasip olur inşallah / Boyuna da posuna da bin maşallah / Senden gelecek cefalara, nazlara, sözlere, sazlara eyvallah!” Aksu’nun “Salla / Gül memeler çağlasın / Salla / Yer yerinden oynasın” sözlerini içeren “Rakkas”ı ve “Bende bu yetim kirazlar al al dururken / Tek başıma kara gecelerde zar zor uyurken” diye devam eden “Onu Alma Beni Al”ı da unutmamalı tabii.

“Seni Düşünüyorum”, Sezen Aksu’nun ilk cüretli şarkılarından: “Dün bütün gece seni düşündüm yanarak / Bir an geldi zannettim kalbim duracak / Ellerim tutuştu hasretini okşayarak // Nasıl istedim deliler gibi / Sayıkladım hep sıcak nefesini / Gel ne olursun gel son defa sev beni // Gel sarıl bana sarıl seni istiyorum gel / Neden bilmem özlüyorum ellerini ver / Yok yalan değil artık inkar etmiyorum yeter / Hatta belki seviyorum istiyorsan eğer // Bu gece gel yarın istersen yine git / Hatta unut ne varsa verdiğin al götür öyle git / Eve kokun siner duvarlara sesin / Hatta unut sen dün gece nerdeydin kimle seviştin…” Aynı dönemde yapılmış “Bırak Beni”de “hatta sevişirken bile yabancısın” diyen de Sezen Aksu. “Savaşma Seviş Benle”, onun şarkısı. “Işık Doğu’dan Yükselir” albümündeki, sözlerini Yelda Karataş’la birlikte yazdığı “Davet” ise erotizmin doruğu adeta: “…Tutuşan tenime / Zülüflerini sür / Asi, hırçın, hür / Arka bahçelerde / Dişlediğim mür / Gel çıplak ve hür // Çıplağına sar beni, toprağına kar beni / Kaynağından dökül gürül gürül / Çoğalt ki kendini / Dağları seller alsın, selleri yangın sarsın…” Işın Karaca’nın seslendirdiği “Yaz” da öyle: “Doya doya seviş benimle hadi / Açık saçık konuş benimle hadi / Buram buram yaseminler tüterken / Alev alev tutuş benimle hadi…” Aksu’nun “dokunduğu” iki şarkıya daha kulak verip başka hatlardan ilerleyelim: Yaşar Gaga’nın seslendirdiği “Konuşalım, Sevişelim, Kırıştıralım” (“Gel sevişip savunalım aşkı / Sevişmek cesaret işi”) ve Zeynep Casalini’nin seslendirdiği “Duvar” (“Hadi bir cesaret / Sen de taşın altına koy elini / İnadına inadına / Sevişmeli bağır çağır”).

Şimdi sevişme vakti

Kimileri şarkılarını kendi yazıyor, kimi şiir besteliyor. Bazı şiirlerle birlikte cinsellik de sızıyor şarkılara. Yeni Türkü’nün “Günebakan” albümündeki “Bahar Şarkısı”, Turgay Fişekçi’nin “Asmaların Dansı” şiirinden: “Yağmurlu günlerde seviş benimle / Kuşlar çinko damı gagalarken” diye başlıyor, türlü hallerde devam ediyor ve nihayetleniyor: “Ne olursa olsun sabahları seviş benimle / Dinlenmişliğin gücü kaslarında / İçinde ne varsa dökmenin hazzıyla saran”.

Sait Faik’in şiir kitabına da ismini veren “Şimdi Sevişme Vakti”, Ezginin Günlüğü tarafından bestelenen şiirlerden. Bir küçük film şarkısından da söz edelim hızla: Nadir Göktürk’ün “Oyunbozan” filmi için yaptığı müzikler arasında yer alanlardan birinin başlığı “Sevişme”. Filmi izlemedik, ama ihtimal, masum bir sevişme sahnesi için tasarlanmıştır bu ezgi. Serdar Ateşer’in “Avdet Seyri” albümünde yer alan “Sevişme Sahnesi”ni ve Mehmet Teoman’ın tek albümü “Ter İçinde”nin Serge Gainsbourg havalı kült şarkısı “Tam Sevişeceğimiz Anda”yı da analım bu arada. Gainsbourg lafı geçirmişken alameti farikasını unutmayalım ve sevişmeli “Je t’aime… moi non plus” şarkısının Celal Şahin tarafından “Eminem” adıyla ve malûm “ıh”lamalarla memleketimize uyarlandığı bilgisini buracığa iliştirelim.

Bir de sevişme tarifleri var. Beyaz Kelebekler’in 1970 tarihli “Bütün Aşklar Tatlı Başlar”ında karşımıza çıkan “Sevişmek hevesi, Tanrı’nın nefesi” dizesi gibi. Bu sözler, aklımıza bir Neşet Ertaş türküsünü düşürüyor: “Sevişmek İbadettir”. Sibel Tüzün’ün “Nefes Kesen Aşklar” albümündeki “Gözle Seviştik”, belki de yasak bir aşkı tarif ettiği için şu sözlerle nihayetleniyor: “Biz seninle tenle değil / Sözle değil / Gözle seviştik.” “Seninle Bir Dakika”da da “gözlerim gözlerini bir dakikada içti” sözleri geçiyordu; apaçık bir sevişme halini ortaya koymuyor bu dize, ancak çağrışımı o yönde. Erol Büyükburç’un Ajda Pekkan’la başrol oynadığı bir filmi de analım yeri gelmişken: “Plajda Sevişelim”. Özdemir Erdoğan’ın “Kumsalda”sında da bir plaj sevişmesi söz konusu ediliyor. Ahmet Kaya’nın sesini verdiği “Şehirlere bombalar yağardı her gece / Biz durmadan sevişirdik” dizeleri aykırı bir sevişme durumunu tarif ediyor. “Karantinalı Despina”da anlatılan hikâye de öyle. Attilâ İlhan şiirini Timur Selçuk müziklemişti: “bir gül takıp da sevdâlı her gece saçlarına / çıktı mı deprem sanırdın ‘kara kız’ kantosuna”. Despina, Muammer beyi “çapkın gülüşü”yle yakar ve “sınırsız bir mutlulukta uyutur”. Bir yandan da, “körfez’de parıldayan yunan zırhlılarına karşı / miralay zafiru’yla ispilandit palas’ta sevişmeyi” ihmal etmez.

Yine Ahmet Kaya’ya dönelim ve “Biz Üç Kişiydik”e kulak verelim. Nazlıcan, Bedirhan ve Suphi’nin öyküsünü anlatıyor Ahmet Kaya bu şarkıda ve Nazlıcan’ı tarif ederken içinden geçenleri yalansız aktarıveriyor: “Göğsüne kekik sürerdi, Nazlıcan / Tüterdi buram buram / Gizlice ona bakardık / Yüreğimiz göçerdi…” “Gururla Bakıyorum Dünyaya” adlı şarkıda da Orhan Kotan’ın şu dizelerine rastlıyoruz: “Devrim türkülerini / Ve başkaldırmayı öğreten dudaklarını / Bir kere olsun öpmeden / Bir kere olsun tutmadan kaygısızca / Serin bir yaz gecesi gibi ürperen ellerini / Hatta boynunu ve ayak bileklerini / Bilemeden / Vurdum yüreğimi şanlı kavgaya…” “Gül benizli sevgilinin / Titreyen göğüslerini öpmeden doyasıya” dizesi de aynı şarkıdan.

Türkü türkü Türkiyem

Türkülere kulak verelim şimdi de. Hemen akla gelenleri sıralayacağız; yoksa ucunu bulamayız mevzunun. O kadar çok türkü var ki “ayıp” sözlerle bezeli… Örneğin, “Dam üstünde un eler / Tombul tombul memeler / Memeler baş kaldırmış / Kavuşmuyor düğmeler” ‘70’li yıllarda İbrahim Tatlıses’in Gaziantep Ömer Plakçılık tarafından yayımlanan “Doldur Kardaş İçelim” albümünde rastladığımız bu türkü, hâlâ Tatlıses’in repertuvarında. “İndim derelerine / Bilmem nerelerine / Kaytan bıyıklarımı / Sürsem nerelerine” şeklinde sözleri olan türküyü de herhangi bir Tatlıses konserinde duymak mümkün. Burhan Öçal’ın The Trakya All Stars’la yaptığı “Kırklareli İl Sınırı” albümünde yer alan “Melike”yi İbrahim Tatlıses, sansürsüz sözleriyle söylüyor. Öçal, “Tuttum karının memesinden” sözlerini “Tuttum karının eteğinden”e dönüştürmüştü…”Yatırdım yatırdım çam dibine / Batırdım batırdım en dibine” diye başlayan “Can Hatice”nin bu halini söyleyen ise çok azdır. Sözler, (biraz da TRT korkusuyla) alabildiğince yuvarlatılmış, legalleştirilmiştir.

Kalan Müzik tarafından yayımlanan “Pomak Göçmenlerde Müzik ve Pesna” albümünde Cemile Çelik tarafından seslendirilen bir türkü var ki evlere şenlik: “Sevişiyorduk Yavrum Aldatıyorduk”. Türkünün konusu hafiften Yeşilçam filmlerini andırıyor. Üç senelik bir yasak ilişkiyi taraflardan birisinin annesi anlıyor, onların yakın akraba olduğunu söylüyor, bu yüzden birbirlerine varamıyorlar!

Türküler hakkında uzun uzun yazılabilir. Bir yandan Halime’yi “samanlıkta” basan, “şalvarını gül dalına” asan Anadolu insanı, diğer yandan “yarin bağına” girer ve “tomurcuk güllere ellerin” sürer.

“Domur domur emceklerin mintanını gerdirir / Sendeki işve anamda olsa babam geri dirilir” sözleri, Cem Karaca’nın Almanya yıllarında söylediği “Delikanlı Sevdası”ndan. Nitekim Karaca’nın müzik dünyasına ilk adımı da erotik sözlü bir halk şiiriyle oldu. Erzurumlu Emrah’ın şiirini Altın Mikrofon’da seslendirerek ikinci olan Karaca, plağın ilk baskısında çıkardığı dizeleri ikinci baskıya almıştır: “Dedim, ak memeler oy / Dedi, koynumda / Dedim, ver öpeyim / Söyledi, yok yok”

Şimdi, “sendeki işve anamda olsa babam geri dirilir” dizesinden aklımıza gelen türküyü analım: “Armut dalda sallanır / Sallandıkça ballanır / Genç kızların koynunda / Ölmüş eşek canlanır…” Sonra da, Nafi Budak ve Mehmet Özbek’in Şanlıurfa yöresinden derledikleri “Portakal dilim dilim / Gel otur benim gülüm” sözleriyle başlayan türküye kulak verelim. Hemen belirtelim bu türkü, TRT repertuvarına da girmeyi başarmıştır. Zaman zaman, unutulmuş TRT kanallarında, kara giysili amca ve teyzelerce söylenmekte ve her rastladığımızda bizleri şaşkına çevirmektedir: “Dola kolların boynuma / Sok ellerin koynuma / Bir gece eğle beni / Her zaman eğle beni”.

“Sürüler içinde sürmeli koyun / Şafaklar atıyor gel yarim soyun” sözleriyle başlayan türküye de TRT ekranlarında rastlamak mümkün. Zülfü Livaneli’nin “İstanbul Konserleri”nde seslendirdiği “Odam Kireçtir Benim” ise bir öncekini çağrıştırmasına rağmen, hiçbir zaman TRT ekranlarında duyamayacaklarımızdan: “Odam kireçtir benim / Yüzüm güleçtir benim / Soyun da gir koynuma / Terim ilaçtır benim…” Ezginin Günlüğü, henüz bir üniversite topluluğuyken, hemen hemen aynı dönemde “Çamdan Sakız Akıyor”u yorumlamıştı -ki onun da bu türküden aşağı kalır yanı yok: “Çamdan sakız akıyor / Kız nişanlın bakıyor / Koynundaki memeler / Turunç olmuş kokuyor…”

Devam ediyoruz: “Ay gidiyor batmaya / Selam söyle Fatma’ya / Karyolayı onarsın / Geleceğim yatmaya” sözlerini haiz türkü, orta Anadolu yöresinden. “Sil gözünden sürmeleri / Çöz göğsünden düğmeleri / Göreyim gül memeleri” sözleriyle başlayanın yöresini bilmiyoruz ama bir dönem sıklıkla karşımıza çıkardı. Yine bir dönem kulağımıza çalınan bir Karadeniz türküsünün sözlerini eski defterlerden birine not etmişiz, ancak kimin söylediğini yazmamışız: “Kız göğsüne taktığın ampullerin volti kaç?”.

Karadeniz deyince akla gelenlerden birisi Mustafa Topaloğlu. Karadenizli olduğundan değil, “Kız sana dolanayım / Oy oy Emine / Nedir bu güzellikler” türküsünü meşhur eden o ne de olsa! ‘80’lerin sonunda söylediği “Oy memişler memişler / Kızı alıp gitmişler / Şeftaliyi yemişler” gibi sözleri olan şarkısını ve ihtiyar heyetli köy klibini de aklımızdan çıkartamıyoruz. Yine Topaloğlu’nun başka bir şarkısında şu sözlere rastlıyoruz: “Koynunda memelerun eruk dikeni gibi / Açilmiş saçilmişsun denuz yelkeni gibi / Alev alev yanayisun kurumuş toprak gibi” Karadeniz bağlantısıyla Fuat Saka’ya geçelim: “Gökteki yıldızlari / Pay edelum kızları / Aldilar guzelleri / Kaldi yaramazlari”, görece masum sözleri olan bir türkü. “Rap Atma”larda ise şahane sözler var: “Beni mi çok seversin / Yoksa domuz kocani?” sorusu bile yeter. Saka, Cem Karaca’nın da seslendirdiği Askaroz Deresi’nde ise şu soruyu sorar: “O derenin baliklari / Biyuklidur biyukli / Kocan citti silaya / Sen çimden kaldin yukli?”

Anadolu rock ateşi

İlk akla gelen türküler bile yazıyı iki katına uzatıyor. Ne de olsa, “on beş yaşında Nazife hanım”a bile doyamayan bir milletin ahfadıyız. Ayrıca, “Tomurcuk memesin verdi ağzıma / Yorgunsun sevdiğim em dedi bana” gibi dizeler yazan Karacaoğlan’ı yetiştirmişiz bünyemizde!

Yeniden düzenlemelere dönelim. Cem Karaca’nın yorumladığı “Emmoğlu”nda şöyle sözlere rastlamak mümkün: “Şu Mardin’in kızları / Kibritsiz kandil yakar”. Biraz erken dönemde Dario Moreno’nun yorumladığı “Ali” ise bir “ayıp sözler” şaheseri: “Entarisi ala benziyor / Şeftalisi bala benziyor…”

Cem Karaca’nın dönemdaşı Barış Manço’nun şarkılarına da cinsellik yüklü dizeler girebilmiş: “Hasret kaldım seni sevmeye / Sana gelip düğmelerin çözmeye…” Manço’nun “Lambaya Püf De” yorumu ise bu işin başyapıtı: “Perdeyi ört kız / Çekme de ört kız” dizelerinin ardından “ben yanıyorum sarı kız” diye inlemeye başlar Manço. Ve tabii yine Manço’nun yorumuyla “Çay Elinden Öteye”, nam-ı diğer “Rezil Dede”: Genç bir kızla evlenen, “yaş yetmiş, iş bitmiş” demeyen dedenin macerası, Karadenizli kadınların beddualarıyla sona erer. Manço bahsine girmişken şu hikâyeyi atlamayalım: “Lambaya Püf De”, TRT tarafından erotik bulunarak yasaklanınca Manço, bu türkünün enstrümantal halini TRT’ye gönderir ancak yeniden “yayınlanamaz” yanıtı alır. Gerekçesini soran sanatçıya TRT’nin verdiği cevap, literatüre girecek cinsten: “Gitarcı gitarı erotik çalıyor!”

AF, ‘90’lı yıllarda Manço’nun hamiliğini üstlendiği bir grup. Çıkış şarkısı “Kızancıklar”, Anadolu rock ateşini seksle harlamış. Nakaratına kulak verelim: “Anan babanla yatınca / Kızancıklar uyuyunca / Aç kapıyı al koynuna / Doya doya sevişelim / Ölümüm elimden olsun / Kurban olayım ben sana” Tibet Ağırtan’ın “Yat Geliyorum” adlı şarkısını da burada analım -ki Ağırtan daha sonra bu parçanın devamı olarak “Kalk Gidiyorum”u da yaptı.

Yine verirdim sana…

1990’lı yıllarda yapılmış pop şarkılarında “tuzlu saçlar”, “ıslak dudaklar”, “tatlı ten”, “geceler boyu sevişmeler” gibi laflar normal karşılanır olmuştu. Popla birlikte ar duygumuzun patladığı bile yazılıp çizilmişti o dönemde. Hatta bir karşı şarkımız bile vardı; Asya’nın ikinci albümünde seslendirdiği “Romantik Aşk”: “Olmaz demiştim ilk günden sana / Romantik aşktı bu aşk hani ya / Kendime göre yasaklarım var / Çocuklar gibi benle oynama // Vallahi öptürmem / Ölürsün aşkından / Kırılma darılma / Hemen sarılma…” Bu şarkıya, gecikmiş cevabı Athena “Öpücük”le verdi: “Pardon seni rahatsız etmek istememiştim / Sadece dudağından öpmek istedim / Tamam belki pek ince teklif edemedim / Ama ben o bildiğin romantiklerden değilim…” Bildiğimiz romantiklerden Kayahan, henüz “Büyük Usta”lığını ilan etmediği dönemde “Sarı şekerim / Hadi bize gidelim / Bana şekerini ver” gibi şarkılar yapıyordu.

Pop şarkılarında şampiyonumuz, açık arayla Yonca Evcimik: “Bandıra bandıra ye beni / Hiç doyamazsın tadıma / Bütün numaralar bende / Sen de var benim farkıma / Kalmasın aklın başka yerde / Ne işin var başka yerde…” Evcimik’in şampiyonluğu kazanmasının nedeni, şarkının sözlerinden ziyade bu şarkıyı “erotik” bulanlara verdiği akla zarar cevap. O dönemde pop şarkılarının tartışıldığı Siyaset Meydanı’na besteci Mustafa Sandal’la katılan Yonca Evcimik eleştirilere, mealen şöyle cevap vermişti: “Bu şarkıda niyetim erotizm yapmak değildi, Mustafa bir tekerleme besteledi, ben de onu söyledim. Bu, aslında bir çocuk şarkısı”. Şarkının klibinde üzerine sularını akıtarak, afiyetle ve dudaklarını yalaya yalaya karpuz yemesinin çocuklarla ne alakası olduğunu soran olmamıştı o zamanlar kendisine ya da bu ayrıntı gözden kaçmıştı. Hoş, “O şimdi asker / Canı neler ister / Uykuda mevlam / Beni ona göster” ya da “Buraları yıkılıyo, benden yıkılıyo / Her gün peşime bıyıklı takılıyo” gibi şarkıları duyduktan sonra, bunun bir çocuk şarkısı olduğuna sahiden inanası geliyor insanın. Hele hele bir Petek Dinçöz vak’ası var ki memlekette, hiç yanına bile yaklaşmadan geçelim. Liseli kıyafetiyle söylediği şarkılar bize ‘80’lerdeki “Liselim” modasını çağrıştırıyorsa da, onları başka bir yazıya bırakalım. Ayşe Hatun Önal’n “Çeksene elini / Kırcan mı belimi” şarkısını ise güzel ritmiyle hatırlayalım…

Pop aleminde daha eski örneklere bir göz atalım. Bir dönemlerin seks yıldızı Figen Han’ın “Pisi Pisi” plağı ya da Suna Yıldızoğlu’nun Rod Stewart’tan uyarladığı “Do You Think I’m Sexy” doğrudan seks çağrıştıran sözleriyle ve kapaklarıyla dikkat çeken plaklar.

Bir dönem, adında seks geçen plaklar da yapılmış. Arif Sami Toker’in Sevil Öztatlı yorumuyla bize ulaşan eğlenceli şarkısı “Seks Seks Seks”, olayın tanımını da yapmış: “Japone kollar açılır / Göğüsler yana saçılır / Herkesin gözü açılır / Adına da derler seks /…/ Kalçaları bomba gibi / Kolları da asma kabak / Gören gözler şaşı olur / Amanın kadına bak…” Maha’nın “Soy Beni (Sex)” adlı şarkısı ise dönemine göre oldukça cesur: “Gel okşa beni, sar beni / Öldür beni, sev beni / Çıkar çıkar sutyenimi / Kalmadı tahammülüm // Ellerini ver bana / Ben de veririm sana” şeklinde sözleri var. Tam burada, Gökben’in, bu dönemde çıksaydı yanlış anlaşılabilecek bir şarkısının adını analım (“Yine Verirdim Sana”) ve “Boku Yedik” adlı şarkısında “Türk erkekleri inat ve zor / Türk kızları vermiyor” diyen Asım Can Gündüz’ü unutmayalım.

Erkekçe’den Şamdan’a

‘70’li yıllarda “Sevişiyoruz İşte” adlı bir şarkıyı yorumlayan Arzu Gür, ”Görmüşler bizi tatlım / Buluştuğumuz yerde / Konuşmuşlar günlerce / Onlar nerde biz nerde // Olur muymuş böyle şey / Seninle ben el ele / Evet senle bir de ben / İşte bütün mesele // Yeter artık saklambaç / Her gelişte gidişte / Görsünler anlasınlar / Sevişiyoruz işte” demiş. Dedikodu işin başka bir boyutu; hayatın kaynağı! Memleketteki dedikodu konulu şarkılardan söz açarsak işin içinden çıkamayız. İyisi mi seks furyasının izlerini takibe devam edelim…

Hurşit Yenigün’ün “Gırgır SEKSeniki”si, ‘80’lerin başında her yeri kaplayan seks furyasını hicvetmek için yapılmış bir plak. Malûm, ‘70’lerin ikinci yarısında, Yeşilçam kendini seks filmlerine teslim etmişti. O zamanın simge lafı “Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak”. Bu adı taşıyan 9/8’lik şarkılar bir dönem ortalığı kaplamış, bu isimle pek çok plak yapılmış. Bu tip filmlerin “jön”ü Yılmaz Köksal’ın sesinden bize ulaşan Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak, bu akımın en meşhurlardan. Erol Büyükburç da bu kervana katılanlardan. O, işi daha da abartmış ve “seks ve mizahın birleştiği bir longplay yapacağını” açıklamış!

’80 darbesinden sonra daha da yayılan bu furyanın geldiği noktayı anlatmak için küçük bir örnek verelim: Bir zamanların tek müzik dergisi Hey, 1980’li yılların başında, İngilizlerin magazin gazetesi The Sun’ı andıran tabloid boyu ve çıplak şarkıcı posterleriyle dikkat çekiyordu. İşlenen mevzular “kim kiminle ne yaptı”ydı, hâşâ müzik falan değil. O dönemde yapılan filmlerde göğüslerin ziyadesiyle fora edilmesi, Erkekçe, Bravo gibi dergilerin ortalığı kaplaması, gazetelerin giderek magazinleşmesi de bunun göstergesi. ‘90’lardaki pop patlamasının ardından ortaya çıkan Şamdan, Gala, Pasha gibi dergiler de buna benzer ancak onlar eskiler kadar etkili olamamıştır. Erkekçe’nin “soyduğu” ünlüler saymakla bitmez. Şimdi buna benzer dergiler olsaydı, ünlü “sanatçı”ların göğüsleri çoktan gözler önüne serilirdi; iş, tüllü kliplere kalmazdı. Konuyu dağıtmayalım, ‘80’lerin sonunda birden ortaya çıkıp kaybolan bir şarkıcıyı analım: Neriman adı, kimseye bir şey çağrıştırmayacaktır belki ama “Öp Beni”, dönemi yaşayanların zihninde küçük bir ışık yakacaktır. 1987’de kurulan TİM’in ilk şarkıcısı Neriman. Hatta şirketin onun için kurulduğunu söyleyen de var. MFÖ’nün “No Problem”, Nükhet Duru’nun “Çek Halatı Gönlüm”, İlhan İrem’in “Dünden Yarına” albümlerini de yayımlayan bu şirket kısa süreli oldu ama Neriman’ın iki kaseti “Öp Beni” ve “Sarıl Bana”, memleket seks tarihine adını (altın harflerle olmasa da) yazdırdı. Ercan Saatçi’nin müzik direktörlüğünü yaptığı Banko Müzik Yapım, ilerleyen zamanda benzer bir hamleye girişti ve Gönül Gül’ün “Sıcacık” adlı albümünü piyasaya verdi. Kral TV yeni kurulmuştu, aynı şirketindi ve Gönül Gül’ün “Birisine Birisine” şarkısına çektiği “çıplak” klip her gün onlarca kez gösteriliyordu. Buna karşın bu proje fiyaskoyla sonuçlanmıştı. ‘90’ların sonuna doğru bunların yerini Banu “Afrodit” Alkan aldı ancak o da çok başarılı olamadı. Yine de “Neremi Neremi” albümü, yayımlandığı dönemde çok konuşuldu.

Bizi yatak paklar

Konu dağıldı, toparlayıp yazıyı sonlandıralım. Final için ideal isim Nazan Öncel. “Becermek” fiilini şarkılarına sokabilen, rahatlıkla “sokarım”ı kullanan o. “Çük” kelimesi de onun sayesinde şarkılara girebildi. Memleketin en iyi şarkı yazarlarından Öncel şimdilerde pop âlemini hareketlendiriyor ama aslında bütün zamanların en iyi rock’çularından. Onunla aynı kulvarda değiller belki ama yakınlarından yürüyen “yeni”lerin söylediği sözleri de burada analım: Şebnem Ferah, yayımlandığında ortalık karıştıran “İçine girdiğin küçük kaygan deliği / Yeni ve büyük bir dünya mı sandın” sözlerini yazdı, “Günaydın sevgilim ne güzel bi gün değil mi? / Kahvaltıdan önce biraz daha sevişelim mi?” diyebildi; Teoman, “Oysa ki özgürlüğü seçmek / Başka vücutlar sevmek” gibi sözler içeren şarkılar söyledi; Özlem Tekin, Saat’te “Kimse benimle sevişmedi / Kâbus bitmek bilmedi” derken “Daa”ya “Beraber olduk bile / Seviştik sereserpe” laflarını soktu.

Nazan Öncel’e dönecek olursak… Mevzumuzla ilgili dizelerini hızla hatırlayalım: “Bir sürü aşk arasında sevişirken bulsalar bizi” (“Nokta Noktam”); “Tadım tuzum olacaksın benim / Tadım tuzum olacak / Yatağıma gireceksin benim / İlle de sen yatacak” (“Dillere Düşeceğiz Seninle”); “Dudaktan öpmezsen aşkım bilinmez / Şimdi gelmezsen ateşim sönmez” (“Bunu Bir Ben Bilirim Bir Allah”); “Gel odalarıma / Gir uykularıma / Tutulaydım ay yerine” (“Göç”); “Gittim yattım birinlen” (“Sokak Kızı”); “Yanmak çözüm değil / Bizi yatak paklar /…/ N’apçaz şimdi / Yatçaz şimdi” (“Erkekler de Yanar”); “Onu nasıl becerdiğini anlatma / Bundan bana ne” (“Hızlı Yaşarken”); “Sinemaya gidelim sonra / Karanlıkta öpüşelim” (“Beyoğlu”); “Köfte dudaklarını / Hokka gibi ağzını / Lokma lokma her yanını / Öpsem yeniden / Dönsen köşeden // Serçe parmağını / Fıstık yanaklarını / Lokma lokma her yanını / Öpsem yeniden / Dönsen köşeden” (“Hokka”)… Bütün bunlara, “Bırak Seveyim Rahat Edeyim”deki muhteşem dizeyi de ekleyelim: “Ben de bir melek değilim / Bugün canım sevişmek ister…”

Öncel, yazının başında bolca andığımız Sezen Aksu gibi İzmirli. İzmir, kızlarıyla meşhur bir şehir. Nitekim, Sezen Aksu, “İzmir’in Kızları”nı “Ayıptır söylemesi, laf aramızda / Sevişe sevişe de ölür, dövüşe dövüşe de icabında” sözleriyle tarif ediyor. Cahit Külebi’nin dediği gibi, “İzmir’in denizi kız, kızı deniz / Sokakları hem kız, hem deniz kokar”. Hoş, “İstanbul’dan bir yar sevdim / Adamı günaha sokar” diyen de Külebi’dir. “Çapkın”ın bestecisi olan Baki Çallıoğlu, “İzmirli Kız”ı şöyle tanımlıyor: “tatlı, şirin, cilveli” olduğu kadar “gönül alan, sinsi, hırsız”. Çallıoğlu’nun “kötü emelleri” ise ise kısa süre sonra ortaya çıkıyor: “Bir gecelik benimle tenhalara gelmez misin / Beni günaha sokup da sen sevaba girmez misin?” Aynı Çallıoğlu, “İzmir’in Havası”nı da şöyle anlatıyor: “Geceler kısadır Kordon boyunda / Cennetlik olursun yârin koynunda…” “Boş yere ağlama, kalbini bağlama, Ankara kızlarına” diyen Gündoğdu Duran’a ve Fecri Ebcioğlu’nun yazdığı “İstanbul’un kızları bilsen ne şeker / İnsanı uzaklardan yanına çeker” sözlerini şahane seslendiren İzmirli Dario Moreno’ya selâm çakalım, cinselliği edebiyata en güzel yedirenlerden Cemal Süreya’nın dizeleriyle nokta koyalım: “Yoksuluz gecelerimiz çok kısa / Dörtnala sevişmek lâzım”.







BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA:

https://www.youtube.com/@themusicofburakkirmizituna/videos

BURAK KIRMIZITUNA INSTAGRAM SAYFASI İÇİN TIKLA:

https://www.instagram.com/themusicofburakkirmizituna/

6 Eylül 2021 Pazartesi

YENİDEN




Bu gün sizerle hayatımın dönüm noktasını, doğum günüme bir ay kala nasıl ölümden döndüğümü paylaşacağım.

31.08.2021 / Salı – Saat 14.00’e geliyor. Ve ben karşıdan karşıya geçerken sol tarafımdan gelen arabaların birine denk düşerek trafik kazası geçiriyorum. Adımımı atıp karşı kaldırıma doğru yönlenirken sol tarafıma baktığımda gördüğüm manzara; üç – dört arabanın yaklaşık  hızlarda ve yaklaşık aynı hizada bana doğru gelmeleri olmuştu. Hani arabaların arasından geçersiniz ya, ne yazık ki benim için öyle bir ara yoktu ve ben bir araçla mecburen karşı karşıya kaldım. O araç da bana çarparak havaya fırlattı ve kaputunun üzerine düştüm sonrada yere. Burada avunulacak bir şeyler varsa o da, aracın bana çarpması sonucu başka bir araca doğru fırlamamam olmuştu. İkincisi de, araba bana çarpınca durabilmişti, ben yere düşünce araç üstümden de geçebilirdi. O anı soracak olursanız, “Tak” diye bir ses duydum ve sonrası bulanık, saliselik anları hatırlıyorum. Arabanın üstüne ve yere düşüşümü hatırlıyorum. Sonrası yine kısa bir bilinç kaybı. Kendime gelince yerde doğruldum ve ayağa kalkmaya çalıştım, kalka bilirdim ama kaldırmadılar, yaralının ambulans gelene kadar oynatılmaması gerektiğini göz önünde bulundurarak. Ellerim, bacaklarım, kollarım yanıyordu. Kesikler, yaralanmalar vardı. Kafamın üstünde açıklık vardı, kanıyordu. Çarpmadan kısa bir süre sonra (7-8 dk.) , yerdeyken kafamı sola çevirdiğimde yan yoldan yukarı doğru geçip giden bir ambulansa insanların seslendiğini, bağırdığını gördüm. Neyse ki ambulans boştu ve kaza anından çok kısa bir süre sonra oradan geçiyordu. Bu da bana verilen ikinci bir yaşama hakkıydı herhalde. Sonra kafamı çevirip sabit yukarıya gökyüzüne doğru bakmaya başladım. O anlarda ne düşündüm bilemiyorum. Hatırlamıyorum. Sedye geldi, boyunluk taktılar. Ve beni ambulansa bindirdiler. Çarpan aracın şoförü çok korkmuştu, kaçmadı, ben yerdeyken başımdaydı, arabanın ön tarafı bayağı hasar görmüştü, istese de o halde kaçamazdı zaten. Elinde telefon habire arama yapmaya çalışıyordu. Ambulansda yanımda bir hemşire vardı. Ön tarafta da bir hemşire daha. Ve bir de şoför… Ben, hep sirenini duyunca “Allahın yardım etmesini” dilediğim insanlardan biri olmuştum. Hızla yol alıyorduk. İlk önce ambulansın içindeki konuşmalarda bir devlet hastanesi ismi geçti. Bilinç kaybım yoktu, bilincim yerindeydi ve hemen eşimi aramayı akıl edebilmiştim. O da her zaman ki soğuk kanlılığıyla durumu karşıladı. Daha sonrasın da o devlet hastanesinde yer olmadığı öğrenildi ve beni hemen Acıbadem Hastaesine götürmeye başladılar. Ben de tekrar eşime telefon açıp gideceğim hastanenin ismini düzelttim. Yolculuğum on ila on beş dakika sürmüştü. Sonra acilin önünde durduk, ambulans ekibine hastane ekibi de dahil oldu. Kalabalık bir grupla ilk yardım odasına götürüldüm. O andan kısa bir süre sonrada sevgili eşim, annem babam, kardeşim geldiler. Doktor bir kalem ile bana göz takibi yaptıktan sonra vakit kaybetmeden tomografiye götürülmem için etraftakilere talimat verdi . İç kanama ve kırık kontrolü için detaylı bir tomografi çektiler. Sonuç temizdi. Korkulacak bir şey yoktu. Hayati bir tehlike gözükmüyordu. Polisler ifademi almak için gelmişlerdi. Olayı anlattım. Trafik ışıklarına kırk yada elli metre uzaklıktaydım. Haliyle yaya geçidi de oradaydı. Yaya geçidinden geçmemişdim, trafik ışığı da yoktu geçtiğim yerde, ancak ışığa ve yaya geçidine yakındım. Halkın giriş ve çıkış yaptığı metrobüs yolu da arkamda bulunuyordu. Halkın yani yaya trafiğinin yoğun olduğu bir yerdi orası. Nasıl olurdu da biri değil, ikisi değil , hiç bir araba hız kesmezdi. Zaten trafik ışıklarına yakındık. Trafik ışığı arabalara yeşil yansa bile nasıl olurda o hızla ışıklara yaklaşırlardı? Kazayı geçirmeden önce sola baktığımda bana doğru gelirlerken hepsinin yavaşlayabilecek mesafeleri olduğunu görmüştüm. ??? Buna rağmen kimseden şikayetçi olmadım. Bundan sonrasını yazmaya da gerek yok açıkçası.

Şimdi kalkıpta geçirdiğim bu trajik olayın sonucunda sizlere hayat dersi verecek değilim. Ancak bu olayın benim yüreğime ve aklıma bıraktığı çok küçük birkaç bir şeyden bahsetmek isterim.

Gördüm ki normal olarak başlayan, hatta çok güzel başlayan bir günün herhangi bir dakikasında vedalaşmak zorunda kalınabiliniyormuş. Derler ya; “Dün geldi geçti, yarın meçhuldür, o halde ömür dediğin bir gündür, o da bu gündür” Her an az sonra ölme ihtimali göz önüne alınılarak yaşanmalı. Gerçekten, samimiyetle bu böyle. Hep kötü olayları kendimizden uzak görürüz ya öyle bir şey yok.

Kaf Suresi 16. Ayette; “Biz ona şah damarından daha yakınız” der. Yakın olduğu söylenilen Allahın melekleridir. Allahın izniyle, beni de o meleklerin kurtardığından hiç şüphem yok. Her insan, böyle bir çarpma sonucu darbe alarak, havada taklalar attıktan sonra bu kadar az hasarla bu tür bir olaydan kurtulamaz.

Yapılmayan şeylerin pişmanlığı, ertelenilen şeyler ve daha çok vakit ayrılması gerekenler. Hepsi vücudunuzda oluşan yaraların acılarıyla içinizde (yüreğinizde, ruhunuzda, vicdanınızda) kanıyorlar. Ama onlara tıbbi bir müdahele yapılamıyor. Çünkü o yaralara müdahele edecek en iyi doktor, insanın kendisi oluyor.

Üzülmenin, sinirlenmenin, hırslanmanın… sahiden boş ve gereksiz olduğunu fark ettiğiniz zamanlar, işte o hayat ile ölüm arasında kaldığınız anlarda gerçekleşiyor.

Neyin değdiğinin, neyin değmediğinin, kaçını iyi ki yapmışımın, kaçını keşke yapsaymışımın, neyin yanınıza kar kalmış olduğunun, hesabına düşüyorsunuz.

Gerçekten hayatın çirkinliklerinden sıyrılmak büyük başarı. Kaçtıkça peşinizden gelen ve siz hızlandıkça hızlanan kötülüklerden uzaklaşabilmeyi bir nebze de olsa başarmak büyük lütuf. Bütün bunlarla uğraşırken güzellikleri kaçırmamak, içinizdeki sevgiyi kollamak, çoğaltmak, mutlu olmak, gülmek, eğlenmek bir o kadar da zor. Ama her şey bir yana, işte görüyorsunuz, her an ölümün nefesi de ensemizde. Kendime soruyorum; kısacık doyamayacağım hayatımda kötü şeylerle mi meşgul olmayı isterim yoksa azrailim her daim  yanımdan ayrılmıyorken, bütün kötülüklerden uzak durmaya gayret ederek mutlu olmayı, mutlu etmeyi, sevmeyi ve sevilmeyi mi isterim ? Buna cevabım; kötülüklerden, zorluklardan ne kadar arınabiliyorsam kar sayıp sevdiklerimi, sevenlerimi yanıma alarak mutlu, huzurlu, neşeli, sağlıklı yoluma devam etmeyi isterim ve bunu seçerim. Gönlüm kararlılıkla bundan yana.

Sizleri çok seviyorum. Ve elbette şükür ediyorum; Allahın sizlerle biraz daha vakit geçirmem için tanıdığı şansa.

Allahım, sana inanıyor, güveniyor, beni anladığını biliyorum.

 

NOT: Bu arada bilmenizi isterim, hayatım gözümün önünden bir film şeridi gibi geçmedi. Yönetmen daha iyi olan kısımları bundan sonrasına dahil edeceğinden, filmin bitimine de daha zaman olduğundan buna gerek görmedi herhalde.

 

 Aşağıda gördüğünüz paylaşımı instagram sayfamdan dışarı çıkmadan önce yani kazadan yarım saat önce paylaşmıştım. Sanki içime doğmuş gibi. Hani sosyal medya sayfalarından görüp çok üzülürdük ya vefat edenlerin kısa bir süre önce yapmış oldukları paylaşımlara... Çoğu da ölümü çağrıştıran şeyler paylaşmış olurlardı. Sonra derdik ki; "Hale bak, adama malum olmuş öleceği"

 

 


Aşağıda gördüğünüz bu resimse yukarıdaki paylaşımı yaptıktan yarım saat sonra ambulansın içinde çekildi.





 



 


 

 

BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA: