14 Eylül 2018 Cuma, Saat: 14.10’da
bir tehlike yaşadım. Ucu açık, ölüm riski olabilecek bir tehlike. Ummadığım,
beklemediğim bir anda… Cuma günü bir çok şey hissettim. Düşünmeme vaktim bile
vardı. Süremin uzun olması daha kötüydü. Bir sürü şeyin aklımdan geçit töreni
yapar bir edayla geçmesine neden oluyordu. Bir anda olup bitebilirdi. Bence bir
insanın başına böyle şeylerin gelmesi toparlanmak ve değer bilmenin havalandırılıp
canlandırılması adına çok önemli. Bir ders niteliğinde oluyor. Kısa bir ara
verip hayatını ve yaptıklarını, oturup düşünmeni, tartıp ölçmeni gerektiriyor.
Doğru olan bir şey var ki, sizin de
gayet iyi bildiğiniz gibi ve bu aralar çok daha fazla önemseyip sarılmamız
gereken; ‘’Hayatın aslında çok kısa olduğu ve vakit harcayacağınız şeylerin
gerçekten vaktinizi harcamaya değer olması gerektiği’’ gerçeğidir. Yolun sonuna
geldiğimi hissettiğim yada yolun sonu olsa ne olur diye düşündüğüm o anlarda, hemen
eksiklerim aklıma geldi. Neydi o eksiklikler; yapamadıklarım, ertelediklerim.
Bunların içinde; kendilerine daha çok vakit harcamam gereken insanlardan tutun,
sevgimi daha çok hissettirebileciğim insanlara ve gerçekleştirmekten
vazgeçtiğim düşüncelerime kadar her şey vardı. Daha çok erken olduğunu düşündüm
kendim için. Seksen yaşındaki bir insan için bile ‘’Ölüm’’ erkendir. Çünkü
hayat çok güzel ve yaşanılasıdır. Bütün insani değerleri, göstermediğimiz
şevkatleri, yardım etmediğimiz insanları, sarılmadığımız sevdiklerimizi, katı
bir duruş sergileyen ruhumuz ölümü ensesinde hissettiğinde hatırlarız, gerçek
bir insana dönüşürüz. Gerçek bir ‘’İNSAN’’ olmak için geç değil midir ? Bundan
sonra çok düzgün biri olacağımıza dair kendi kendimize sözler verir, dualar
ederiz. Ama bu sözümüzü her şey düzeldikten çok kısa bir süre sonra unuturuz
değil mi ? Bana soracak olursanız ölüme yaklaştığım sürecin bana verdiği büyük
dersler oldu, sevdiklerimi ne kadar çok daha fazla sevdiğimi ve onlardan
ayrılamayacağımı görmüş oldum. Bir yandan o durum içinde hiç kimsenin ölüm ile
sizin aranıza giremeyeceği gerçeğini de görmüş oldum. İkimiz vardık. İzole
olmuş ayrı bir alandaydık. Kimsenin eli yetişemezdi bize. Sonra denize karşı
oturduğum bankta yanıma oturdu ölüm. Bana baktı, ben hiç ona bakmadım. Denize
bakıyordum. İnanın kendime ağlayamadım bile. Sadece gözlerim doldu. Hala bana
bakıyordu. O bana baka dursun ben hemen muhakemelerime başladım. Eşimi çok çok
özleyecektim, ailemi de. Onlarla yapacak çok şeyim ve onları mutlu edecek
şeylerim vardı. Yaşadığım süre içerisinde kendime ne faydam olmuştu ? Çevreme
ne faydam olmuştu ? Soyut ve somut olarak geriye beni iyi temsil edecek şeyler
bırakabilmiş miydim ? Son bir kez görmek isteyeceğim birileri var mıydı ?
Birilerine hayatım boyunca söylemek istediğim ama söyleyemediğim bir şeyleri
söylemek ister miydim ?
Peki nasıl ölecektim ? Ağır ağır mı ?
Bir hastane odasına düşerek mi ? Bana kimse kötü sonuçları söylemeden dışarıda
ağlaşarak ama suratıma farkettirmeden, buruk buruk gülümseyerek mi ? Yanımda
oturan ölüme sormak istemedim. Hiç muhatap olmak istemiyordum onunla.
Yakınlaşmak istemiyordum. Çevreme bakındım, hayat devam ediyordu. Kimsenin
haberi yoktu halimden. Ve kimseyi ilgilendirmiyordum. Ölsem ne olurdu ki ? Gün
mü doğmayacaktı ? Hayat mı duracaktı ? Düzen devam ediyordu. Bankımın
arkasından geçen insanlar, gülüşüyor, konuşuyor. Arabalar sokaktan gelip
geçiyor. Kediler bir birlerini kovalıyor. Bir yaşlı çift birbirleri ayak
ağrılarından bahsederek gelip geçiyordu. Yalnızdım. Kulaklarım ve suratım bir
taş ocağı fırını gibi yanıyordu. Nerden başlayacağım sonumu nasıl bekleyeceğim,
ne yapmam gerekiyor bilemedim. İçim içime sığmıyor, kalkıp sonsuza kadar koşmak
istiyordum. Öleceksem ‘’önemin’’ bir ‘’önemi’’ kalmamıştı. Yani benim için ne
olursa olsun artık önemli değildi. Gidiyorsam bu dünyadaki hiçbir kuralın ve
yaşam şeklinin benim için önemi olamazdı. Çok komik şeyler yapmakta, ‘’Acaba
şöyle olur mu ? Böyle olur mu ?’’ dememekte özgürdüm. Esasında saçma sapan
hareketlerin ve eylemlerin hiçbir öneminin olmamasını, hakkımda kimin ne
düşündüğünün artık hiçbir öneminin kalmamasının rahatlığını yaşamalıydım. Hayatımda
pişmanlıklarımın sayısı iki elimin iki parmak sayısını geçmez, şimdi artık hiç
olamazdı. Mesela; şimdi çok moda olan, mekanın masaları ile mekan arasından bir
yol geçmesini bile önemsemeyerek dışarı masa atıp oturma alanı oluşturan bir
cafe’ye gidip sipariş almak, masaya yaklaşıp siparişi aldıktan sonra mekana
girip tuvaletini kullanıp çaktırmadan çıkıp giderek ve sonrasında da siparişi
bir türlü gelmeyen insanları düşünerek gülerek katılmak isteyebilirdim.
Oturduğum banktan ayağı birden kalktım. Ölüm orada oturuyordu ama hala ona
bakmıyordum. Hızlı hızlı yürümeye başladım. Biliyordum. Ölüm orada kalır mıydı
benim gibi bir müşteri bulmuşken. Ya bastığım yerde, ya ilerde bir yerde bana
katılacaktı yine.
Düşünsenize bir daha hiç olmayacağım.
Bir daha canım ailemle karşılaşamayacağım. Canım eşimle yanak yanağa, kucak
kucağa, göz göze olamayacağım, ona sarılıp yatamayacağım. Ben yok olacağım. Ve
sadece dünyada bana eşlik edip hayatıma muhteşem değerler kattıkları için
sevdiklerime teşekkür ederek elveda diyeceğim. Aklım almıyor. Unutmayın ölmeniz
için çok bilindik şeyler yaşamınıza gerek kalmıyor. Hiç aklınıza gelmeyecek bir
şeyin altından da çıkabiliyor ölüm. Ölüm için bir neden lazım sadece. Eğer
yapmanız gereken bir şey varsa hemen yapın.
‘’Boş boş oturmak, hep yakınmak,
güzellikleri görmezden gelmek, sevmemeye inat etmek, gereksiz – anlamsız yarışlarda
kaybolmak, adaletsizlikten haz almak ve bir anın değerini bilememek. Bunları
yapmamak ve telafi etmek için o ölüm anında hayatınıza bir saniye bile eklenmesine
yalvaracaksınız.’’
Şimdi sizlerle başıma gelecekleri sanki
biliyormuşçasına çok kısa bir süre önce okuyup bitirdiğim ‘’Ölmeden Önce
Keşfetmeniz Gereken Beş Sır’’ – Dr. John Izzo -
adlı kitapdan alıntılar paylaşacağım.
Mutluluğu iyi yiyecek ve seks gibi
zevklerin getirdiği iyi hissetmenin geçici bir durumu olarak düşünebiliriz. Bu
mutluluğun kalıcı bir durumu değildir. Fakat mutluluk diye adlandırdığımız şeyi
yaratan günlük memnuniyet ve neşedir. Her günün ve hayatlarımızın sonunda ‘’İyi Bitkinlik’’ dediğimiz şeyi isteriz.
Yani yorulduğumuza ve yaptığımıza değmiştir.
Mutlu insanların kendilerine sorduğu
soru, hayattaki önemli olan şeye mi yoksa onlara önemli olarak sunulan şeye mi
odaklandıkları üzerinedir.
Düşünün ki, bu günden altı ay sonra
öleceksiniz. Bu zamandan önce yapmanız gereken beş şey nedir ? Odayı endişeli
bir sessizlik kaplar ve çoğu zamanda yersiz bir mizah yerini alır. İnsanlar bu
altı ay içinde ne yapmaları gerektiğini yazmaya başladıklarında , çoğunlukla
düzeltilmesi gereken ilişkilerden bahsederler. Bazen uzun zamandır ertelenen
bir hayal yer alır. İnsanlar bu listeyi tamamladıklarında, onlara şöyle
sorarız: ‘’Altı ayınız kalmış ve elinizde de yapmanız gereken bu listeler var.
Peki ne kadar zamanınız kaldığına bakmaksızın, sizce bunlar zamanında sizin
tarafınızdan gerçekleştirilecek kadar önemli değil miydi ? Neden beklediniz ?
Şimdi biz sorunca mı önem teşkil etti.’’
Sevgiyi bir duygudan çok, bir seçim
olarak alın. Sevgiyi hissetmekten değil sevgiyi seçmekten bahsediyorum. Bizi
dönüştüren sevgiyi seçme gücüdür. Başkalarınınbeni sevmesi üzerinde çok az
kontrole sahip olduğumdan, sevgi dolu bir kişi olmamda bütün kontrol benim
elimdeydi.
Yarın için yaşanılan bir hayat her
zaman gerçekleştirilmekten bir gün uzakta olacaktır. Günü hatta anı yaşayın.
Endişe hiçbir zaman yarının acısını sizden almaz fakat her zaman bu günün
neşesini çalar.
59 yaşındaki Bob; ‘’Ölmek konusunda
pek endişeli değilim. Öldüğümde yüzümde bir gülümseme olacak; hayatım, arkamda
bırakacağım şeyler ve hayatımı nasıl yaşadığım konusunda içim rahat. Dünyaya ne
yapmaya geldiyseniz onu yapmak en önemli hedeftir ve ben bunu yaptım. İyi
yaşamıştım ve öldüğümde buna hazır olacağım’’
Hayatımızın sonunda korktuğumuz şey
tamamlanmamışlık duygusudur; yapmak için doğduğumuz şeyi yapmamış olmaktır.
Ölüm yaşamın bir parçasıdır ancak ölümü kabul etmek için yaşadığımızı bilmemiz
ve yaşamdam tadmin olmamız gerekir.
Onlarca psikoloji kitabı, bilgelik
kitabı ve yaşam koçluğu kitapları okudum. Hepsinin sayfalarında aynı görüşü
paylaşan satırlara rastladım:
‘’Amacı olan bir yaşam bulmak için,
toplumun ve insanların ne düşündüğüne boş vermeniz ve sizin için önemli olanın
ne olduğunu bulmak ve peşine düşmek için bir disiplinle kendi içinize
yönelmeniz gerekir.’’
BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA:
https://www.youtube.com/channel/UCJ00MRQcw097mj7VBdalwhw