Sayfa Görüntüleme Sayısı

17 Eylül 2018 Pazartesi

ÖLÜMÜM


14 Eylül 2018 Cuma, Saat: 14.10’da bir tehlike yaşadım. Ucu açık, ölüm riski olabilecek bir tehlike. Ummadığım, beklemediğim bir anda… Cuma günü bir çok şey hissettim. Düşünmeme vaktim bile vardı. Süremin uzun olması daha kötüydü. Bir sürü şeyin aklımdan geçit töreni yapar bir edayla geçmesine neden oluyordu. Bir anda olup bitebilirdi. Bence bir insanın başına böyle şeylerin gelmesi toparlanmak ve değer bilmenin havalandırılıp canlandırılması adına çok önemli. Bir ders niteliğinde oluyor. Kısa bir ara verip hayatını ve yaptıklarını, oturup düşünmeni, tartıp ölçmeni gerektiriyor.

Doğru olan bir şey var ki, sizin de gayet iyi bildiğiniz gibi ve bu aralar çok daha fazla önemseyip sarılmamız gereken; ‘’Hayatın aslında çok kısa olduğu ve vakit harcayacağınız şeylerin gerçekten vaktinizi harcamaya değer olması gerektiği’’ gerçeğidir. Yolun sonuna geldiğimi hissettiğim yada yolun sonu olsa ne olur diye düşündüğüm o anlarda, hemen eksiklerim aklıma geldi. Neydi o eksiklikler; yapamadıklarım, ertelediklerim. Bunların içinde; kendilerine daha çok vakit harcamam gereken insanlardan tutun, sevgimi daha çok hissettirebileciğim insanlara ve gerçekleştirmekten vazgeçtiğim düşüncelerime kadar her şey vardı. Daha çok erken olduğunu düşündüm kendim için. Seksen yaşındaki bir insan için bile ‘’Ölüm’’ erkendir. Çünkü hayat çok güzel ve yaşanılasıdır. Bütün insani değerleri, göstermediğimiz şevkatleri, yardım etmediğimiz insanları, sarılmadığımız sevdiklerimizi, katı bir duruş sergileyen ruhumuz ölümü ensesinde hissettiğinde hatırlarız, gerçek bir insana dönüşürüz. Gerçek bir ‘’İNSAN’’ olmak için geç değil midir ? Bundan sonra çok düzgün biri olacağımıza dair kendi kendimize sözler verir, dualar ederiz. Ama bu sözümüzü her şey düzeldikten çok kısa bir süre sonra unuturuz değil mi ? Bana soracak olursanız ölüme yaklaştığım sürecin bana verdiği büyük dersler oldu, sevdiklerimi ne kadar çok daha fazla sevdiğimi ve onlardan ayrılamayacağımı görmüş oldum. Bir yandan o durum içinde hiç kimsenin ölüm ile sizin aranıza giremeyeceği gerçeğini de görmüş oldum. İkimiz vardık. İzole olmuş ayrı bir alandaydık. Kimsenin eli yetişemezdi bize. Sonra denize karşı oturduğum bankta yanıma oturdu ölüm. Bana baktı, ben hiç ona bakmadım. Denize bakıyordum. İnanın kendime ağlayamadım bile. Sadece gözlerim doldu. Hala bana bakıyordu. O bana baka dursun ben hemen muhakemelerime başladım. Eşimi çok çok özleyecektim, ailemi de. Onlarla yapacak çok şeyim ve onları mutlu edecek şeylerim vardı. Yaşadığım süre içerisinde kendime ne faydam olmuştu ? Çevreme ne faydam olmuştu ? Soyut ve somut olarak geriye beni iyi temsil edecek şeyler bırakabilmiş miydim ? Son bir kez görmek isteyeceğim birileri var mıydı ? Birilerine hayatım boyunca söylemek istediğim ama söyleyemediğim bir şeyleri söylemek ister miydim ?

Peki nasıl ölecektim ? Ağır ağır mı ? Bir hastane odasına düşerek mi ? Bana kimse kötü sonuçları söylemeden dışarıda ağlaşarak ama suratıma farkettirmeden, buruk buruk gülümseyerek mi ? Yanımda oturan ölüme sormak istemedim. Hiç muhatap olmak istemiyordum onunla. Yakınlaşmak istemiyordum. Çevreme bakındım, hayat devam ediyordu. Kimsenin haberi yoktu halimden. Ve kimseyi ilgilendirmiyordum. Ölsem ne olurdu ki ? Gün mü doğmayacaktı ? Hayat mı duracaktı ? Düzen devam ediyordu. Bankımın arkasından geçen insanlar, gülüşüyor, konuşuyor. Arabalar sokaktan gelip geçiyor. Kediler bir birlerini kovalıyor. Bir yaşlı çift birbirleri ayak ağrılarından bahsederek gelip geçiyordu. Yalnızdım. Kulaklarım ve suratım bir taş ocağı fırını gibi yanıyordu. Nerden başlayacağım sonumu nasıl bekleyeceğim, ne yapmam gerekiyor bilemedim. İçim içime sığmıyor, kalkıp sonsuza kadar koşmak istiyordum. Öleceksem ‘’önemin’’ bir ‘’önemi’’ kalmamıştı. Yani benim için ne olursa olsun artık önemli değildi. Gidiyorsam bu dünyadaki hiçbir kuralın ve yaşam şeklinin benim için önemi olamazdı. Çok komik şeyler yapmakta, ‘’Acaba şöyle olur mu ? Böyle olur mu ?’’ dememekte özgürdüm. Esasında saçma sapan hareketlerin ve eylemlerin hiçbir öneminin olmamasını, hakkımda kimin ne düşündüğünün artık hiçbir öneminin kalmamasının rahatlığını yaşamalıydım. Hayatımda pişmanlıklarımın sayısı iki elimin iki parmak sayısını geçmez, şimdi artık hiç olamazdı. Mesela; şimdi çok moda olan, mekanın masaları ile mekan arasından bir yol geçmesini bile önemsemeyerek dışarı masa atıp oturma alanı oluşturan bir cafe’ye gidip sipariş almak, masaya yaklaşıp siparişi aldıktan sonra mekana girip tuvaletini kullanıp çaktırmadan çıkıp giderek ve sonrasında da siparişi bir türlü gelmeyen insanları düşünerek gülerek katılmak isteyebilirdim. Oturduğum banktan ayağı birden kalktım. Ölüm orada oturuyordu ama hala ona bakmıyordum. Hızlı hızlı yürümeye başladım. Biliyordum. Ölüm orada kalır mıydı benim gibi bir müşteri bulmuşken. Ya bastığım yerde, ya ilerde bir yerde bana katılacaktı yine.

Düşünsenize bir daha hiç olmayacağım. Bir daha canım ailemle karşılaşamayacağım. Canım eşimle yanak yanağa, kucak kucağa, göz göze olamayacağım, ona sarılıp yatamayacağım. Ben yok olacağım. Ve sadece dünyada bana eşlik edip hayatıma muhteşem değerler kattıkları için sevdiklerime teşekkür ederek elveda diyeceğim. Aklım almıyor. Unutmayın ölmeniz için çok bilindik şeyler yaşamınıza gerek kalmıyor. Hiç aklınıza gelmeyecek bir şeyin altından da çıkabiliyor ölüm. Ölüm için bir neden lazım sadece. Eğer yapmanız gereken bir şey varsa hemen yapın.

‘’Boş boş oturmak, hep yakınmak, güzellikleri görmezden gelmek, sevmemeye inat etmek, gereksiz – anlamsız yarışlarda kaybolmak, adaletsizlikten haz almak ve bir anın değerini bilememek. Bunları yapmamak ve telafi etmek için o ölüm anında hayatınıza bir saniye bile eklenmesine yalvaracaksınız.’’

Şimdi sizlerle başıma gelecekleri sanki biliyormuşçasına çok kısa bir süre önce okuyup bitirdiğim ‘’Ölmeden Önce Keşfetmeniz Gereken Beş Sır’’ – Dr. John Izzo -  adlı kitapdan alıntılar paylaşacağım.

Mutluluğu iyi yiyecek ve seks gibi zevklerin getirdiği iyi hissetmenin geçici bir durumu olarak düşünebiliriz. Bu mutluluğun kalıcı bir durumu değildir. Fakat mutluluk diye adlandırdığımız şeyi yaratan günlük memnuniyet ve neşedir. Her günün ve hayatlarımızın sonunda  ‘’İyi Bitkinlik’’ dediğimiz şeyi isteriz. Yani yorulduğumuza ve yaptığımıza değmiştir.

Mutlu insanların kendilerine sorduğu soru, hayattaki önemli olan şeye mi yoksa onlara önemli olarak sunulan şeye mi odaklandıkları üzerinedir.

Düşünün ki, bu günden altı ay sonra öleceksiniz. Bu zamandan önce yapmanız gereken beş şey nedir ? Odayı endişeli bir sessizlik kaplar ve çoğu zamanda yersiz bir mizah yerini alır. İnsanlar bu altı ay içinde ne yapmaları gerektiğini yazmaya başladıklarında , çoğunlukla düzeltilmesi gereken ilişkilerden bahsederler. Bazen uzun zamandır ertelenen bir hayal yer alır. İnsanlar bu listeyi tamamladıklarında, onlara şöyle sorarız: ‘’Altı ayınız kalmış ve elinizde de yapmanız gereken bu listeler var. Peki ne kadar zamanınız kaldığına bakmaksızın, sizce bunlar zamanında sizin tarafınızdan gerçekleştirilecek kadar önemli değil miydi ? Neden beklediniz ? Şimdi biz sorunca mı önem teşkil etti.’’

Sevgiyi bir duygudan çok, bir seçim olarak alın. Sevgiyi hissetmekten değil sevgiyi seçmekten bahsediyorum. Bizi dönüştüren sevgiyi seçme gücüdür. Başkalarınınbeni sevmesi üzerinde çok az kontrole sahip olduğumdan, sevgi dolu bir kişi olmamda bütün kontrol benim elimdeydi.

Yarın için yaşanılan bir hayat her zaman gerçekleştirilmekten bir gün uzakta olacaktır. Günü hatta anı yaşayın. Endişe hiçbir zaman yarının acısını sizden almaz fakat her zaman bu günün neşesini çalar.

59 yaşındaki Bob; ‘’Ölmek konusunda pek endişeli değilim. Öldüğümde yüzümde bir gülümseme olacak; hayatım, arkamda bırakacağım şeyler ve hayatımı nasıl yaşadığım konusunda içim rahat. Dünyaya ne yapmaya geldiyseniz onu yapmak en önemli hedeftir ve ben bunu yaptım. İyi yaşamıştım ve öldüğümde buna hazır olacağım’’

Hayatımızın sonunda korktuğumuz şey tamamlanmamışlık duygusudur; yapmak için doğduğumuz şeyi yapmamış olmaktır. Ölüm yaşamın bir parçasıdır ancak ölümü kabul etmek için yaşadığımızı bilmemiz ve yaşamdam tadmin olmamız gerekir.

Onlarca psikoloji kitabı, bilgelik kitabı ve yaşam koçluğu kitapları okudum. Hepsinin sayfalarında aynı görüşü paylaşan satırlara rastladım:

‘’Amacı olan bir yaşam bulmak için, toplumun ve insanların ne düşündüğüne boş vermeniz ve sizin için önemli olanın ne olduğunu bulmak ve peşine düşmek için bir disiplinle kendi içinize yönelmeniz gerekir.’’
 
 

 
 
 


BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA:

https://www.youtube.com/channel/UCJ00MRQcw097mj7VBdalwhw