Sayfa Görüntüleme Sayısı

4 Şubat 2015 Çarşamba

BAYANLAR DİKKAT !




DİLARA TAHMAZ - BUGÜN GAZETESİ


“Evlilik büyük sorumluluk, bana göre değil”, “Aşka ayıracak vaktim yok”, “Hayatıma biri girince, ben çıkıyorum” diyen kadınlar kervanındaysanız; dikkat edin! Siz de filofobik olabilirsiniz.


Filofobi, metropol kadının yeni kâbusu! Aşktan korkma, ilişkiden ve bağlanmadan kaçma anlamına geliyor. Gün geçtikçe de sirayet alanını artırıyor.

Aslında filofobi hastalığı kadın ya da erkek fark etmeksizin her bireyde ortaya çıkabilir. Ancak günümüzde kendi ayakları üzerinde durabilen ve kariyer basamaklarını hızla tırmanan kadının güçlendikçe aşka ve evliliğe olan inancını kaybetmesi, bu hastalığa daha feminen bir anlam yüklüyor. Kısacası metropol kadınının güveneceği bir omuz bulmaya ihtiyacı, yaşam alanını daraltacak bir ilişkiye de niyeti yok!


ZENGiN VE YAKIŞIKLI ERKEK KONTROL EDiLEBiLiR Mi?
Günümüzde evlilik yaşının 20’lerden, 30’lara hatta 40’lı yaşlara ilerlemesi çalışan kadının mükemmeli aramasının getirdiği ‘erteleme’ dürtüsüne bağlanıyor. 
Aile ve Evlilik Terapisti Serhat Yabancı, “Mükemmel erkeği arayan metropol kadını kendi vasıfları arttıkça ne yazık ki ilişkide erkeğin yönlendirmesine tahammül edemiyor. Kariyer basamaklarını hızla tırmanan, seyahat eden ve gün geçtikçe sosyalleşen kadın güçlendikçe, kriterleri de artıyor.

İkileme düşmek olası
Zengin, yakışıklı, sosyal, girişken, kendini ifade eden ama yönetebileceği  bir eş  ve ilgili, sorumlu  baba profillerini birleştirmeye çalışıyor. Bunun yanında  kadın şu çelişkiye de düşüyor. Bu kadar güçlü ve yakışıklı bir adam, senin kontrolüne girer mi” sözleriyle filofobiye düşen bireyin karşılaştığı ikilemi gözler önüne seriyor.

BAĞLANMAKTAN KAÇIYORLAR

Filofobik birey, genellikle karşısındaki kişiden hoşlansa bile ilişki kurma fikrine mesafeli duruyor. Bunun nedenleri arasında geçmişte yaşadığı güvensizlikler, sorumluluk alma korkusu ya da ailesinin  evlilik baskısının oluşturduğu duygu durumu bozuklukları olabiliyor.

DÜŞÜNCE ZiHNE ULAŞMADAN KOVULMALI
Filofobi günümüz şartlarında hemen herkesin içine düşebileceği bir psikolojik rahatsızlık. Peki kurtulmak ya da hiç yakalanmamak için ne yapmalıyız?  Uzmanlar öncelikle kendimize ve karşımızdakine tam anlamıyla güvenebilmenin önemine vurgu yapıyor. Filofobik kişiye göre bütün insanlar ve ilişkiler acı tecrübeler içeriyor ya da muhakkak içerecek. Oysa kişinin bakış açısının daha olumlu olması ve genellemelerden kaçınması daha sağlıklı bir mizaç ortaya koyuyor. Hastanın düşüncelerini takip ederek davranışını ve korktuğu nesneye tepkisini değiştirmeyi öğrenmesi, böylece düşünceyi zihninde oluşmadan kovması, en önemli terapi seçenekleri arasında yer alıyor.

Filofobiye yakalanan plaza kadını, ilişkiyi ertelese de bebek sahibi olma arzusuna direnemiyor. Bu sebeple yalnızca anne olabilmek için kendisinden düşük standarttaki biriyle evleniyor ve genellikle çocuk doğduktan 2-3 yıl sonra boşanıyor.
                                                                                                                                                   
Yukarıdaki yazıya bir kaç parça bir şey eklemek isterim: 
Bir kadının yukarıdaki ruhi haliyeti ''aşk isteyen,beraberlik isteyen bir erkeğe yaşatmaya ne hakkı var.'' diye düşünüyorum. 
Bir de; bu durumda olan bayanlar bunu kendi içlerinde yaşıyorlar. Arkadaşlarına da,  mutluluğu arayıpda bulamadıklarını söylüyorlar nedense...
Yeri geldiği zaman ''hayat'' ile ilgili yazılarımda da bahsediyorum; hep kaçmak,ulaşılması oynamak bayanları yormuyor mu? yada yaptıkları yanlışlar,aldıkları yanlış kararlar mı böyle olmalarına neden oluyor?
Ama her erkek aynı değildir. Çok az olduğunu görsekde ''Eros'' ruhlu erkeklerin de var olduğuna inanarak ayrıca temkinli de davranarak, sınayarak ,onlara bir şans tanımak lazım diye düşünüyorum. Yukarıdaki yazıda belirtilmiş keskin uçları olan düşünceler ve kararlar insanı karşı cinsten soğutabilir ve şefkati,sevgiyi zamanla unutturabilir.Kalbini nasırlaştırabilir insanın...
Bu konuyla ilgili olduğunu ve kadınların erkeklere,sevgiye inançlarını nasıl kaybettiklerine (ve de bu kaybedişe nedenler bulmalarına) iyi bir örnek olduğunu düşündüğüm bir açıklama yapmıştı ''Zerrin Özer'' : ''' Hiçbir şekilde kimseyle birlikte olmak gibi bir niyetim yok. Ben hayatımda kendime yetebiliyorum artık, sevginin var olduğuna inanmıyorum. Ayrıca şunu söyleyim Türkiye Cumhuriyeti'nde erkeklerin yüzde ellisi biseksüel'' .