Sayfa Görüntüleme Sayısı

6 Şubat 2019 Çarşamba

OL

 
 
 
 


Mütevazilik hakkında, Gandi yönetici  (Hindistan’ın İngiltere’den kan dökülmeksizin bağımsızlığını elde etmesini sağlayan, kesin şiddet-karşıtı (ahimsa), baskıya kitlesel sivil itaatsizlik (Satyagraha) felsefenin kuramcısı ve uygulayıcısıdır.Halkının fakirliğini ve hayat şartlarını paylaşmak için ve felsefi inançları gereği son derece basit ve sade bir yaşam sürmüş, sembolik olarak çıkrıkla ördüğü örtülerle yetinmiş, sadece meyveyle beslenmiştir.)  tipinden örnek vererek konuya gireyim:
Bu durum ve yapı, kibirlilik hali (ego), dünyanın batı ve doğusunda belirgin farklılıklar gösterir. Özellikle Amerika da ve Avrupa da liderler ve yöneticiler alçakgönüllü, empatik, esprili ve samimi bir görüntü çizerler. Mütevazilik ve tevazu ön plandadır. Lider ya da yönetici kendini çalışanıyla aynı seviyede görür. Yönetim becerilerini güç ve şatafat kullanarak elde etmez. Yeni nesil şirketlerde neredeyse tamamında bu tarz yöneticiler vardır. Bu durum ‘Gandi Yönetici’ diye tanımlanabilir. Mütevazi, egodan arınmış, doğallığı ön planda ve en alttaki çalışanla bile temas halinde. Konuşurken insanlara dokunan, kibir den uzak, gözünün içine bakan yönetici.
Sonra halkın içinde, onlardan biri gibi… Avrupa da çoğu lider ya da yöneticiyi halkın arasında, toplu taşıma araçlarında, bisiklet sürerken, sıradan araçlarla gezerken, alışveriş yaparken görmek mümkündür mesela. Sahi, şirketinizde çalışan çaycının ya da güvenlik görevlisinin kaç çocuğu olduğunu, nerde oturduğunu, ekonomik ve sosyolojik durumunu kaç tane iş veren biliyor ?
Neden Gandi yönetici tipi diye bir adlandırma var ? Çünkü; kendi giysisini kendi yıkayan, bir lokma ile günü geçirmiş, karşısındakine saygı göstermiş, sadelik ve mütevaziliğin simgesi gösterilen biri olduğu için. Ama onun bu sadelik ve mütevaziliğini batı daha çok örnek almış görünüyor. Akıllıca. ''Hiçe saymadan, küçük görmeden, iyi olan bir şeyi kabul edip örnek almak'' doğru bir yol. Amerika ve Avrupa’nın toplumsal yapıları ve iş dünyası bunu yaşıyor. Evet mütevaziliğin ve saygının başarı getireceğini ve insan olabilmenin gereklerinden olduğunu ve de bu şekilde insanların birbirleri arasında çok sıkı bağlar kurabileceklerini çözmeyi başarmış o toplumlar. Ve bu birliktelik ve zihniyetle ilerlemişler. Kendi aralarında didişmeyi bırakmışlar. Bunun hiç bir şey kazandırmayacağını, aksine çok şey götürüp sıkıntı yaratacağını anlamışlar. Bu farkındalık da onların duruşunu yaratmış, kalitesini belirlemiş, dünyanın ilgisini çekmiş, takdir edilmiş.
Böyle bir niteliği ve duruşu elbette ben de tebrik ederim. Bir çok dünya vatandaşıyla iletişimim oldu, kulağınıza gelenler doğru, efsane değil. O insanlar, el ele sıkışıp merhabalaştıktan sonra tamamiyle bir etki alanı yaratıyorlar, size odaklanıyorlar. Bunu size değer verdikleri ve insani bir hareket olarak gördükleri için yapıyorlar. Konuşurken gözlerinizin içine bakıyor, verdikleri sözleri tutmaya çalışıyorlar. Boşverme, geçiştirme yada baştan önyargılı yaklaşma gibi bir halleri yok hayatlarında. Saygılılar, esprililer, her birinin hayatın anlamına dair bir sloganı var, yaşama sevinciyle dolular, karamsar değiller, örnek almayı takdir etmeyi, el sıkmayı biliyorlar. ''Benden daha iyiydi'' bile demekten çekinmiyorlar. Bunun en güzel örneği ''Oscar Gecesi Ödül Töreni''dir. O ödül töreninde, ödül alanlar herkese tek tek teşekkür eder, birbirlerine ödülleri ithaf eder, çalışma arkadaşlarına ''Sen olmasaydın, bu ödülü alamazdım'' şeklinde jestlerde bulunurlar. Hatta ödül alan kişi ''Bence bu ödül ..... (bunun) hakkıydı bile diyerek samimi açıklamalarda bulunabilir. Tebrik ettiğim bu insanlar, beğeni ve takdirlerini en içten halleriyle size hissettirmeyi başarıyorlar. Beğenmedikleri şeyleri ve ayrı görüşte olmadıklarını da asla sizi kırmadan açıklamayı başarıyorlar. Konumları ne olursa olsun. Instagram hesabımda da dünya insanlarının takdir yaklaşımlarını görüyorum. Örneğin kadın dünya çapında bir top model, yetmiş bin - seksen bin takipçisi var ama benim paylaşımımı beğenmekten her hangi bir rahatsızlık duymuyor. Yüz bin takipçisi olan siyahi bir müzik yapımcısı resimlerimin altına iltifatlar yazabiliyor ve beni takip edebiliyor. Ego gibi bir şeyi hissetmiyorlar. Adaletli yaklaşıyor ve hakkı neyse veriyorlar. İyi - Kötü, Güzel - Çirkin ayrımı yapan tarafları gelişmiş. Kısa zamanda bu tür beğenileri ve yorumları, yüksek sayıda takipçileri olan, dj'lerden, müzik yapanlardan, yapımcılardan, dansçılardan, kısacası dünya vatandaşlarından sıkça gördüm. Peki bunu yapanlarla, yapmayanlar arasındaki fark ne ?
Buna siz cevap verin istiyorum: ....................................................................................................................................................




Sanırım dünya vatandaşlarının çoğu bu dizelerden haberdar olmuş ve kendisine bir ders çıkarmış:


 
“Sevgide güneş gibi ol,
Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
Hataları örtmede gece gibi ol,
Tevazuda toprak gibi ol,
Öfkede ölü gibi ol,  her ne olursan ol,
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.”
 
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
 
30 Eylül 1207 & 17 Aralık 1273



28 Şubat 2015’de bu dünyadan göçen halk edebiyatının büyük üstadı Yaşar Kemal ‘Deniz Küstü’ romanında balıkçı Topal Hasan ‘a şunları söyletir:
‘’Bu gece seni hangi deyyus yiyecek güzelim? ' der içini çeker, balığı ölçer sonra da ya denize ya da livarına atardı. Balığı denize atacaksa yüzü sevinçten bir çiçek gibi açar, şahadet parmağının ucuyla balığa dokunur, sonra onu denize bırakırdı. Topal Hasan’ın elinde olsa, şu lanet geçim ekmek parası olmasa tuttuğu yerden tüm balıkları denize bırakırdı. Şu bütün Marmara’nın balıklarını tutar tutar gerisin geri denize salardı.’’
Merhameti yüzünden, balıklara kıyamayıp aç kalmayı göze alan ‘Bu güzel insanlara ‘ ne oldu? Yoksa ‘O iyi insanlar’, o güzel atlara bindiler çekip gitmişler miydi ?

















BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA:




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder