Sayfa Görüntüleme Sayısı

7 Aralık 2017 Perşembe

HAYATIN GERÇEKLERİ Mİ İNSANLIĞIN GERÇEKLERİ Mİ







Diyeceğim şudur ki; ancak sağlık problemi olan kişilere kişisel yardım bakıcılık verilebilir. Bir kişinin bir kişiye yiyecek içecek servis etmesi, temizliğini yapması, tanımadığı birine dokunup ona masaj yapması, çöpünü dökmesi, tuvaletini temizlemesi, kapris ve egolarının altında kalıp ses çıkarmaması, ezilmesi, kendi özgür iradesi dışında onun direktiflerini (emirlerini) yerine getirmesi, hizmet değil ''kölelik''tir.
Bir insan diğer bir insanın rahatı, mutluluğu, huzuru için kendi değerlerini hiçe sayarak hizmet adı altında kölelik edemez.Kendi hayatından çalıp başkalarının hayatlarına ekleyemez.

Ayrıca, karşısındaki insan para ödedi ve de buna bağlı olarak maaş alıyor diye kendinden (sağlığından, psikolojisinden, görünümünden, özgürlüğünden... v.b)  vazgeçmesi beklenemez, geçmemelidir de.
Zaten benim açımdan bir insanın bir insana kişisel koşulsuz itaat'ı ''kölelik'tir. Kendisine saygısını ve topluma duruşunu kaybetmektir.
Bunun günümüzdeki modernize edilmiş isimleri;
Garson - Servis Elemanı, Waiter
Hizmetçi - Hizmetkar, Hizmetli
Uşak - Butler
Temizlikçi - Housekeeping
Bulaşıkçı - Steward
Taşımacılık - Kargo, Nakliyat
Bavul ve Eşya taşıyan personel - Bellboy
Genelde toplum içinde bu işlerin yabancı dillerdeki isimleri kullanılır ki hem meslek olarak görülen şeye bir orjinallik katsın (hava katsın) , hem de içeriğini ifade ederken yumuşatsın.
Para karşılığında kimse hayatını başkası için ziyan edemez, mesela hayatını tehlikeye atamaz (korumalık gibi) , Aylık maaşa bağlı çalışıyor diye kişinin arabasını sürüp o inmeden hızlıca koşup kapısını açamaz. Maden işçileri mesela??? Hayatını kaybetmek pahasına çalışmak?...
Bunlar benim için garip, anlam veremediğim ve insan haklarına, yaşam haklarına aykırı bulduğum şeylerdir. İnsanın bir insana para karşılığında boyun eğmesi, kendini feda etmesi, kendini küçültmesi, ezdirmesi ve o insanın kişisel şeylerinden sorumlu tutulmaya kalkışılması kişinin hayatını tanımadığı kişilerin ellerine koşulsuz teslim ettiği anlamına gelir.
Hizmet etemek; bir bankada veznedarlıktır, belediyede bir memurluktur, fırında ekmekçidir, markette kasiyerdir, manavcılıktır, pilottur, doktordur, bilim-teknolojiyle uğraşan dallardır, öğretmenliktir v.b
Ama asla bu ve bunun gibi meslekler kişinin başkaları için hayatından, zamanından, mutluluğundan kısmayı, çalmayı gerektirmez.
Köle düzeninde çalıştırılanlara söylenen ve aşılanan tek şey: ''Dışarıda iş mi var sanki. Aç kalırsın bak'' dır. ''Senin yerine alacağım sırada bekleyen bir sürü insan var'' olmuştur hep.
İş sağlayanın bu müdanasız vurdum duymazlığı öyle had safhadadır ki emeğin hiç bir önemi yoktur. Önemli olan kendisine para akıtan o çarkta bir dişli olarak var mısınız, yok musunuzdur. Elinin altında bir sürü dişli olduğunu sanır. Hasta olup işe gidemezsiniz size inanmaz. Bir yakınınız vefat ederek işinize gidemezsiniz size inanmaz, Çok özel bir durumunuz olur mazeret izni kullanmak istersiniz sonrasında burnunuzdan getirir.





Çok lüks bir otelde çalışan arkadaşlara ''Misafirin sürdüğü parfümden kullanmayın'' ''Pahalı saatler takmayın'' ''Saçlarınız modelli olmasın'' gibi özgürlük kısıtlayıcı ve de yöneticilerin kendileri dahil diğer çalışanları altsınıf olduklarını kabul etmiş şekilde göstermek istedikleri konuşmaları bizzat duymuş ve görmüşümdür. Çok fazla saat çalışmaktan, hızlı hareket etmeleri için devamlı azarlanmaktan dolayı terleyen personele de karşıdaki kişinin ne tür şikayetler yaptığını, ne tür aşağlayıcı cümleler sarf ettiğini de bilmekteyim. Hiç bir zaman o arkadaşların haklı olarak kendilerini savunabilecekleri bir durumları olmamıştır. Çünkü onlara en baştan haksız oldukları empoze edilmiş ve kayıtsız şartsız ''özür dileme'' emri verilmiştir. İtiraz hakları yoktur.
Birilerinin keyfi ve mutluluğu için saatlerce çalışan ve sayılmayan bir kesim; ''Emekçi arkadaşlarım'' Üç saat uykuyla işine geri dönen ve yine saatlerce çalışan tanıdık tanımadık sevgili arkadaşlarım...
Bir de böyle işlerin ''İnsan kaynakları'' departmanı olmuyor mu... Devamlı çalışacak olanları ve çalışanları ikna eden bir kaç kişi. Her iş yerinde vardır. Onlara çok fazla yer ayırmayacağım bu satırlarda.
Çok az paralara çok iş yapması beklenilen insanlar. Hakları doğru düzgün verilmeyen, yenilen...
Gelecekleri meçhul. Harcanması kolay, iki dudak arasında çalışan insanlar.
Biri vardı hiç unutmam derdi ki: ''Yaptığınız iş ne olursa olsun layığıyla yapın''
Bende gözlerimi onun gözlerine diker asık bir suratla gözlerimle gülerdim ona. Öyle şiddetli gülerdim ki gözbebeklerim titrerdi. Ve ardından uzun uzun patron ağzı konuşmaları yapar, personele kaba tabirle ''gaz verirdi''
Benim anladığım ve çoğunun ''anlamadığı'' şuydu: ''İtaat edin. O zaman sevilirsiniz. Üstlerinizi pof poflayın o zaman sevilirsiniz. Ama karşılık beklemeyin. Fazla farkında olmayın. Kurcalamayın. Sadece ne denildiyse ses çıkarmadan onu yapın''dı.
Ve herkes de bu seslenişi ''İş hayatı bu her yerde böyle'' gibi garip bir mantıkta kabullenir, hayatını, zamanını ve kendisini yok ederdi.
Aksini düşünenlere ve sömürüye gelemeyip hakkını arayanlara, doğruyu savunanlara gün gelip işlerini bıraktıklarında çalışanlar tarafından; ''aptal'' aylak'' ''bir işte tutunamamış'' gözüyle bakılırdı.
İşi yüzünden eve gidemediğiyle övünen ve siz de böyle olun imalarıyla dolu konuşmalar yapan, evlatlarının eve geldiğinde kendisini tanımadığını gülerek anlatan yöneticiler...
Bedava (çok düşük bir fiyata) iş öğretme adıyla alınan stajyerler... İşçi olası için hazırlanan, çarka dişli olacak yeni işçiler....
Hayatın gerçekleri mi, İnsanlığın gerçekleri mi?










              
www.burakkirmizituna.com  



BURAK KIRMIZITUNA VİDEOLARI İÇİN TIKLA:



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder