Sayfa Görüntüleme Sayısı

13 Temmuz 2015 Pazartesi

ONLAR





Onların sadece eğlence vaad ettiğini düşünmüyorum.Şakalarında mutlak bir mana arıyorum. İnsanlar gibi farklı karakterlerde olmalılar. Bizim makyajlı ve peruklu olduğunu düşündüğümüz varlıklar aslında öyleler. Kendi saçı, kendi büyük ayağı, kendi kırmızı burnu ve kendine has renkli suratı. Hiç biri takma değil, boya değil. Öyleler. Onlar öyle doğmuşlar. İnsanlardan farklı bir ırk onlar.
Bir balık gibi yaşama alanları sınırlı. Bir çadır içinde yaşamaya mecburlar. Orada kendilerini asırlar önce kabul ettirebilmişken şimdi kalkıp ‘’Biz sizler gibi, sizin içinizde, her yerde yaşamak istiyoruz’’ demeye cesaret edemiyorlar.
Onların içinden geçmişte bunu insanlara söyleyenler olmamış mı? Elbette olmuş. İnsanlar ne yapmış? Alıp onların renkli saçlarını dibine kadar kesmişler. Renkli kırmızı burunlarını estetik operasyonla düzelttirmişler. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bu komedi ikonlarını tüm insanlığa kötü göstermek ve normal hayata karışmalarına engel olmak için korku film’lerinde korkunç bir karakter olarak lanse etmeye çalışmışlar. Özellikle de çocukların korkulu rüyası olarak. Oysa ben onlara gülmeyen bir çocuk görmedim bu güne kadar.
Onlar bir türse, içlerinde iyi ve kötü niyetli olanlarının bulunması normal. Aynı insanlar gibi. Hiç kimse yüzde yüz iyi olamaz. Yüzde yüze yakın iyi olabilir.
Hayvanları, hakimiyetleri altına aldıkları gibi, onların da özgürlüklerini ellerinde tutuyor insanoğlu… Onlardan her zaman eğlence ve hizmet bekliyorlar.
Milano Sirki’nin palyaçosu Vladi Rossi şöyle anlatıyor;
‘’Kardeşimle beraber sahneye çıkıyorduk. O şapşal bir palyaçoyu oynuyordu, ben de sinirli palyaçoyu. Karşılıklı atışmamızı yaptık. Onun oyun gereği de sahneye bir girip bir çıkması gerekiyordu. O tekrar sahne dışına çıktı. Yeniden sahne sırası ona geldi. Bekliyorum. Yok. Ne gelen var ne giden. Seyirciye de durumu çaktırmıyorum. Çok sinirlenmiş gibi yapıp ‘Nerede bu şapşal?’ deyip sahnenin dışına çıktım yuvarlanarak. Seyirci de alkış kıyamet. Kulise gittiğimde acı haberi almıştım. Kardeşim kalp krizi geçirmiş meğer. Kırk iki yaşındaydı öldüğünde. Yıkıldım tabii. Sahneye dönmem gerekiyordu. İçeri girdim ve ‘Bu sefer elimden kaçmayı becerdi’ deyip salonu terk ettim. Kimse bir şey anlamamıştı.’’
Bir de bu ırkın samiyetini kendi çıkarları için kendi hayatlarında kullanan insanlar var. Maskesini takan… Gülerek, güldürerek yaklaşan… Doğruculuk ve iyilik timsali rolünde…Ve bunların peşinden giden topluluğu… Dişisi,erkeği…Hepsi aynı yalan dünyalarının içinde…İşte gerçek ‘’Palyaço’’lar… Benim en çok eğlendiğim…  Makyajlarının altında ne olduğunu bildiğim… Ve hayatımdan her zaman defedeceğim.



Yarattım önce, sonra yıktım,
geldiğin gibi öyle gittin. 
Bir palyaço, iyi fakat isimsiz,
istesem de, baştan yaratamam seni... 














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder