Onların sadece eğlence vaad ettiğini
düşünmüyorum.Şakalarında mutlak bir mana arıyorum. İnsanlar gibi farklı
karakterlerde olmalılar. Bizim makyajlı ve peruklu olduğunu düşündüğümüz
varlıklar aslında öyleler. Kendi saçı, kendi büyük ayağı, kendi kırmızı burnu
ve kendine has renkli suratı. Hiç biri takma değil, boya değil. Öyleler. Onlar
öyle doğmuşlar. İnsanlardan farklı bir ırk onlar.
Bir balık gibi yaşama alanları
sınırlı. Bir çadır içinde yaşamaya mecburlar. Orada kendilerini asırlar önce
kabul ettirebilmişken şimdi kalkıp ‘’Biz sizler gibi, sizin içinizde, her yerde
yaşamak istiyoruz’’ demeye cesaret edemiyorlar.
Onların içinden geçmişte bunu
insanlara söyleyenler olmamış mı? Elbette olmuş. İnsanlar ne yapmış? Alıp
onların renkli saçlarını dibine kadar kesmişler. Renkli kırmızı burunlarını estetik
operasyonla düzelttirmişler. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bu komedi ikonlarını
tüm insanlığa kötü göstermek ve normal hayata karışmalarına engel olmak için
korku film’lerinde korkunç bir karakter olarak lanse etmeye çalışmışlar.
Özellikle de çocukların korkulu rüyası olarak. Oysa ben onlara gülmeyen bir
çocuk görmedim bu güne kadar.
Onlar bir türse, içlerinde iyi ve
kötü niyetli olanlarının bulunması normal. Aynı insanlar gibi. Hiç kimse yüzde
yüz iyi olamaz. Yüzde yüze yakın iyi olabilir.
Hayvanları, hakimiyetleri altına
aldıkları gibi, onların da özgürlüklerini ellerinde tutuyor insanoğlu… Onlardan
her zaman eğlence ve hizmet bekliyorlar.
Milano Sirki’nin palyaçosu Vladi Rossi şöyle anlatıyor;
‘’Kardeşimle beraber sahneye çıkıyorduk. O şapşal bir
palyaçoyu oynuyordu, ben de sinirli palyaçoyu. Karşılıklı atışmamızı yaptık.
Onun oyun gereği de sahneye bir girip bir çıkması gerekiyordu. O tekrar sahne
dışına çıktı. Yeniden sahne sırası ona geldi. Bekliyorum. Yok. Ne gelen var ne
giden. Seyirciye de durumu çaktırmıyorum. Çok sinirlenmiş gibi yapıp ‘Nerede bu
şapşal?’ deyip sahnenin dışına çıktım yuvarlanarak. Seyirci de alkış kıyamet.
Kulise gittiğimde acı haberi almıştım. Kardeşim kalp krizi geçirmiş meğer. Kırk
iki yaşındaydı öldüğünde. Yıkıldım tabii. Sahneye dönmem gerekiyordu. İçeri
girdim ve ‘Bu sefer elimden kaçmayı becerdi’ deyip salonu terk ettim. Kimse bir
şey anlamamıştı.’’
Bir de bu ırkın samiyetini kendi çıkarları için kendi
hayatlarında kullanan insanlar var. Maskesini takan… Gülerek, güldürerek
yaklaşan… Doğruculuk ve iyilik timsali rolünde…Ve bunların peşinden giden
topluluğu… Dişisi,erkeği…Hepsi aynı yalan dünyalarının içinde…İşte gerçek ‘’Palyaço’’lar…
Benim en çok eğlendiğim… Makyajlarının
altında ne olduğunu bildiğim… Ve hayatımdan her zaman defedeceğim.
Yarattım önce, sonra
yıktım,
geldiğin gibi öyle gittin.
Bir palyaço, iyi fakat isimsiz,
istesem de, baştan yaratamam seni...
Bir palyaço, iyi fakat isimsiz,
istesem de, baştan yaratamam seni...
www.burakkirmizituna.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder