Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Haziran 2013 Pazar

AZERİ İLE EVLİLİK ÇOK ZOR OLURDU HERHALDE.


 


Azerbaycan'ın adını iş yerinde telaffuz etmeye başladığımızda yani 1992-1993 yllarında, orası bizim için kapalı bir kutuydu. Azerbaycan, çok çok eski olan Rus cihazlarından oluşan haberleşme ağını yenilemeye,köylerine, kasabalarına telefon hizmeti götürmeye çalışıyordu. Tabii dünyaya pencerelerini açtıktan sonra da ilk iş olarak; dil, kültür, din birliği olan kardeş ülke Türkiye'den yardım istemişlerdi.Bizler de Türkiye'nin en önemli iki telekomunikasyon şirketinden biri olarak güzel projeler yapmak için kolları sıvadık.İlk defa Direktörümüzün Azerbaycan ile telefon konusmasına şahit oldugumda şok oldum. Konuştuğu kişi dönemin Haberleşme Bakan Yardımcısı' idi ve bizim patron, hiçbir samimiyeti olmamasına rağmen "sen" diye hitap ediyordu. Azerice'de "siz" kavramı yoktu. Görüştüğünüz kişi Bakan da olsa "sen" diye konuşabiliyordunuz. Birinci dersimizi aldık. Karşılıklı görüşmeler için Bakü' ye gittik. Havaalanında dakika bir, gol bir hatamı yaptım: üniformalı birini göstererek, Azerice'de benden daha tecrübeli bir arkadasıma "bu adam subay mi?" diye sordum. Arkadaş: "sus, adamı peşimize mi takacaksın, burada subay bekar demek" dedi. Bizdeki "subay" ne demek söylemedi. Bizi karşılayan Azeri arkadaş, arabaya binerken kendisinin dalda (arkada) gideceğini benim de kabaga (önde) oturmamı söyledi. Otelin önüne gelince şoför; "abla sen burada düş, ben arabayı saklayıp gelirim" dedi. Yani ''ben ineceğim, o da park edip gelecek''  demek istemiş.Sonra düşmenin inmek yerine her yerde kullanıldıgını "merdiveni boşver, gel asansörle düşelim" dediklerinde daha iyi kavradım. Ama bunu bilmeyen arkadaşlarımız Azerbaycan Havayolları ile yaptıkları bir ucuş sonunda, Bakü' ye beş dakika içinde düşecekleri anonsu ile hayatlarını film şeridi gibi bir-iki saniye izleme firsatını bulmuslar. Bir diğerimiz de Bakü' ye telefon edip montaj ekibimizin varıp varmadığını öğrenmek istemiş, telefondaki Azeri: "uçak Bakü üzerinde fırlandı, fırlandı, Sumqayit' e düştü" demesiyle feryat figan ortalığı birbirine katmıştı.Anladık ki uçak Bakü' ye inememiş, bir iki tur atıp, başka bir şehre inmiş.Azeriler çok misafirperver. Herhangi bir ikramı reddetmek çok ayıp. Sizi ağırlamak için paralanıyorlar. Altı saat boyunca yemek yenilebiliyor.Bizi o dönemin gözde bir lokantasına götürdüler.Adı Gülistan. Ordan burdan konuşulurken, çok değerli bir şairlerinin başka bir ülkede rahmetli oldugunu ve sümüklerini Bakü'ye getirmeye çalıştıklarını söylediler. Biz yine anlamsız anlamsız bakınca,sümüğün kemik anlamına geldiği ve Türkçe sümüğün karşılığının da "burun suyu" olduğu anlaşıldı.Sonra bana sümüklü et (pirzola) sipariş edildi. şu anda Bakü'deki Migros yani ???????? Store'un camlarında "sümüklü et şu kadar, sümüksüz et bu kadar" ilanlarını görmek mümkün. Bu arada garson yanımıza yaklaştı ve yan masadaki adamların ''arkadaşımızı Sefer Bey'e okşattıklarını'' söyledi. Tabii okşanmaya maruz kalmış arkadaş da kolay kolay okşanacak bir tip degil.Bıyıklı ve iri cüsseli olan arkadaşımız acayip bozulup, "kim okşatmış beni, bu da ne demek" şeklinde horozlandı. Okşatmanın - benzetmek oldugunu zar zor anlayarak rahatladık. Rus kızlarin dansları ve "Ada Vapuru Yandan çarklı" şarkısi eşliğinde yemeğimizi bitirdik. Ertesi gün seherde bizi otelin kabagindan aparacaklarını söylediler. Yani sabah, otelin önünden alınacaktık.
Hava alanına vardık ve her şey için teşekkür edip içeri geçtik.detektörün başındaki görevli ''Sefer'' beye:
''Üzerinizde yaraq  gibi tehlikeli aletler var mı?'' diye sorunca adamcağız alı al-moru mor oldu.Türkçe anlamını düşünmek bile istemedik zira sefer bey o anlamda kabul etseydi kelimeyi kendisi çoktan ''evet var'' deyip çıkarıp göstermişti.hemen cep telefonundan yaraq'ın Türkçe anlamına baktık:  ''silah'' demekti.O günden sonra  bu dil karmaşasının ülkeler arası politik gerginliğe bile neden olabilecek durumda olduğunu anlamış oldum.
                                         


ETİ reklamı Türkçesi

bir bilmecem var çocuklar
-haydi sor sor
çayda, kahvaltıda yenir
-acaba, nedir nedir?
bisküvi denince akla
-tamam şimdi buldum
hemen onun adı gelir
-eti eti eti!

ETİ reklamı Azericesi

Bir sormacam var balalar
-Gaydi gaptır gaptır
Çaya gaamaltıya gatar
-Dimeli nedir nedir
Miskimit denince ahla
-Tamam şindi gaptım
Heman onun adı düşer
-Eti Eti Eti !
                                            

 
modern folk üçlüsünün bir konserinde anlatmışlardı bu hikayeyi .

Azerbaycanda bir konsere giderler ve geceleyin otel odasında oturularken viski içmek isterler..
Resepsiyona telefon açarlar ve ''buz ve bardak'' isterler.

Aradan zaman geçer ne gelen vardır ne giden..
Tekrar telefon açar ve isteklerini yinelerler..

Bir süre sonra bir görevli gelir elinde bir buz kovası ile ve gayet ciddi sert bir ifade ile

-"buzları getirdim,bardaklarıysa siz kendiniz bulacaksınız" der.
Kimse bir anlam veremez bu söze ....

"bardak" azerice de "Hayat Kadını" anlamına gelmektedir.
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder